bugün ilk kez taksi dolmuş yaptım. ankara'dayken bile işime yaramamıştı ancak bugün lazımdı. göztepe'den bağdat caddesi'ne inmeliydim. taksi dolmuşa binen ilk kek ben olmuştum. "abi sen taksi mi yapıyorsun taksi dolmuş mu?" kardeş biz taksi dolmuş yapıyoruz." "kaç para?" "1.75"
parayı uzattım ve beklemeye başladık. arkanın üçlenmesi gerekiyordu, iki teyze bir dede bindi taksi dolmuşa. önce yaklaşık otuz saniye kadar kim önce inecek, kim sağ kapıya en yakın oturmalı üzerine bir oturum gerçekleştirdiler. ardından dede en sola geçmişti en son ineceği için, iki teyze ise ortasahanın ortası ve sağ kanadında konumlanmışlardı.
teyzelerden biri indi ve ilk fireyi verdik. ardından ikinci teyze de "müsait bir yerde"dediği an taksicinin çilesi başladı ki emin olun dostlarım; o taksici orada Taxi Driver filmindeki Robert De Niro'ya bağlasa yeridir. Dede, önce kapıyı açmaya çalıştı. Kapıyı açmak için tuttuğu minik koldan parmaklarıyla kuvvet uygulayarak; klik sesinden sonra kapıyı açma çabasına devam ediyordu. taksici "hayırdır dayı?" diyince; "ceket sıkıştı benim ben onu kurtaracağım." dedi; dede. akabinde taksici içinden sağlam bir "la havle"çektikten sonra dikiz aynasından dedeye baktı. ben de baktım. dede; cekedini kurtardığı anda arkamızda kornalar başlamıştı. dedeye dönüp baktık; dede ise "ben burada ineceğim." dedi ve ikinci "la havle" döküldü taksicinin dudaklarından. işin en bomba kısmı ise; dedenin otuz saniye boyunca inememesi ve arkadan gelen korna seslerinin (araba çekici, trafik şube vs) taksiciyi çıldırtmasıydı. dede indi, kapıyı kapattı ve taksici; misantroflukta önemli bir cümle olan o sözleri döküverdi: "insanlardan nefret ediyorum."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder