Google+ boş mideye iki duble viski: Temmuz 2017

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Sydney gunlukleri 5 - Kahve ve on yargilar uzerine

Dun EksiSozluk'e karaladigim bir parca metin ile baslamak istiyorum. Kisa ve alel acele yazilmis ancak benim icin cok degerli bir oyku... 


baslik: Sidney
bu sehirde, yereller ile turist/ogrenci tayfasi arasindaki en buyuk fark sudur: yereller lokal takilir, turistik yerlere hele sehre hic gitmezler. onun yerine mahallesindeki pub'a, coffee shop'a gider, diger mudavimlerle muhabbet ederler. 

turist/ogrenci kesimiyse her hafta sonu city'dedir mesela.

gelgelelim, benim de bir lokal pub'im var. adi kelly's. kimseye haber vermeden gider, birami alir, sigara icilebilen alana gecerim ve mudavim diyalogu baslar. en genc ben oldugum icin aralarinda, bu mudavim amcalar benimle dalga gecer. "sen o zaman dogmus muydun" seklinde... bu amcalardan biri, her daim janti giyinen, esasen ingiliz, 50li yaslarinin basinda bir adamcagizdir. her cuma, happy hour'da bira iceriz, sanattan, hayattan, gecmisten muhabbet ederiz. dun, turkiye'ye tatile gitme planim oldugunu soyledigimde "gidersen, donmeyebilirsin. al bunu, tak yakana ki avustralya'da da bir evin oldugunu hatirlayasin." diyerek bana cekedindeki broshu verdi. duygulandim. kilitlendim.
iste o brosh... 
(brosh kelimesini, uzun zamandir Ingilizce klavyeyle yazdigim icin bu sekilde ifade etmek zorunda kaldim. kusurumuz varsa affola.) 






Basa saralim. Neden yerellik? Cunku Avustralya'nin insani basit, yavas, rahat ve ayni zamanda tembel. Buranin kulturune, genetigine islemis bir rahatlik soz konusu. Bu yuzden cikmayi sevmiyoruz mahallelerimizden. Bu yuzden arkadaslarimiz genelde bulundugumuz semtlerde oluyor ve yine ayni sekilde, bu yuzden yerellerle daha cabuk anlasabiliyoruz. Her semtin bir dokusu, bir sesi, bir atmosferi var. O atmosfere ayak uydurabildigin zaman, oradan keyif alabildigin zaman aidiyetin de artiyor. Ayni sekilde, bir zincir restoranda yemek, bir Starbucks'tan kahve icmek veya bir supermarketten alisveris yapmak yerine; sana yakin kucuk isletmeleri destekliyorsun. Oralara gidiyorsun, oralarda egleniyorsun, oralarda yiyorsun, oralarda iciyorsun ve bundan keyif aliyorsun. Keza kucuk isletmenin zihniyeti ve samimiyetiyle de iyi dostlar edinebiliyorsun, gerek mudavim, gerek calisan.
Gelelim on yargilara... Buraya gelmeden once Fransizlar'i hep burnu buyuk, kendini herkesten ustun goren, can sikan, muhabbet etmeye degmeyecek insanlar olarak dusunurdum ben. Birinden, Fransiz oldugunu duydugum an uzaklasmazdim elbet ancak uzak gelirdi bana bu insanlar.
Akabinde, dun her zaman gittigim kahveciye gittim. Kahvecide calisan cocuk bir Fransiz. Muhtemelen burada hem okuyor, hem de calisiyor Kevin. Saci "man-bun" seklinde, guler yuzlu, bana "kardesim" diye hitap eden ("bro" degil, "brother") hos sohbet bir eleman. Icinden gelmeyerek samimiyet veya guler yuz gosterdigini dusunmedim asla Kevin'in. Cunku Kevin, kahvecide isi cok yogun olmadigi zaman, telefonunu kahve makinasinin yanina koyar. Oradan, yapilmasi oldukca zor bir latte art secer kendine ve onu gerceklemeye calisir. Yaptigi isi seven bir eleman iste. Ne eksik, ne fazla... Dun Kevin'la muhabbet ediyorduk. Gectigimiz Pazartesi is cikisi bir pub'a gideriz demistik fakat benim tamamen aklimdan cikmisti bu plan. Onu gorunce hatirladim.
-Dostum, cok ozur dilerim, unuttum.
-Onemli degil kardesim. Al benim numarami.
Numarasini yazdi telefona. Hatta su sekilde yazdi numarasini, isim: Kevin; soy isim Harpys (calistigi kahvecinin adi). Illa pub'a gitmek zorunda degiliz. Birer long-neck (750 ml, cam sise bira) alip parka da gecebiliriz, Avrupali tarzi.
Turkiye'yi ne Asya, ne de Avrupa olarak gordum ben. 2002'den beri de hep bir orta dogu figuru olarak canlandi kafamda, ne yazik ki. Ama bu Fransiz'in gozundeyse biz Avrupaliydik veya ben Avrupaliydim ama daha da onemlisi, kardesim diyebilecegi bir musteriydim. Aldim kahvemi, dedim cagri biraktim sana, benim numara da budur. Yola koyulurken dusundum, belki de buraya gelmekle edindigim en buyuk kazanim on yargilarimi yenmis olmamdi... Su eki de yapayim; genel itibariyle burada tanistigim, Turkce konusabilen (Turk-Kurt-Zaza-Cerkez, sen koy iste adini...) insanlarin cogu, disari ciktigimizda ilgisini benden ziyade etraftaki Avustralyali kadinlara gosteren, abazan tiplerdi, ne yazik ki.
Ote yandan, dost biriktiriyoruz be. Iyi dostlar, iyi arkadaslar, her irktan, her inanctan, her renkten, her hayat tarzindan. En sevdigim sey de bu. Kalirim, giderim, uzaklasirim ama hatirlanirim. Zira Turkiye'deki agiz ishallerinin lavmani "adamlik" kavrami belki bir yerinden yakalamistir beni sonunda.

not: Burada 15 Temmuz 2017, sehitler, demokrasi, sela, OHAL, KHK gibi durumlar olmadigi icin, insanlar farkli seylere kafa yoruyor. Melbourne Universitesi'nde yapilan bir arastirmaya gore gunde 2.700.000 karton kahve bardagi cope atiliyormus ve bu kahve bardaklarinin geri donusumu oldukca zormus. Bu yuzden yerel kahveciler yeni bir kampanya baslatti. Fiyatlari 12-20 Avustralya Dolari arasinda olan, "keep-cup" diye tabir edilen termoslar aliyorsunuz. Boy boy... Kucuk-orta-buyuk. Starbucks'in termoslari gibi dev boy degil, tam servis edilen kahveyi icine alabilecek boyutta "keep-cup"lar. Bu termoslarla kahveciye giderseniz, kahveci size 20-50 cent arasi bir indirim yapiyor. Bir kahvenin 3.5 AUD oldugu dusunuldugunde, indirimin boyutu daha rahat anlasiliyor. Ek olarak, kahvecilerin "loyalty card" (sadakat karti) diye tabir ettikleri bir sey var. Turkiye'deki Starbucks'larda da vardi sanirim bu. 10 kahve alinca 11. kahve bedava. Bu kahvecilerin tek farkiysa, loyalty card'i zimbayla isliyorlar. Yani barkod okutmaktan ziyade, karti veriyorsun, zimbaliyor calisan. 10 tane zimbaya ulastigin zaman da bir kahveni bedava aliyorsun. Mudavimi oldugum kahvecideki Gabriella (Brezilyali) bazen benim kartimi alip 3-4 kez zimbaliyor. "Hep buradasin ama cok az bedava kahve alabiliyorsun, benden olsun." diyor. :)