Google+ boş mideye iki duble viski: Ben bi' bok yedim...

5 Mart 2013 Salı

Ben bi' bok yedim...

Bir sene önce sorsanız; "Bunu yazar mısın?" diye, "Hayır, kesinlikle hayır." cevabını verirdim. Ne bir açıklamam, ne bir sebebim olurdu. Yazamazdım sadece, bunu biliyorum. Sanırım bir sene, aklımı başımdan aldı ya da aklımı başıma getirdi; bilmiyorum.
Belki de sadece, dokuz bölüm yazdığım yazıdaki kimseyi daha fazla önemsemeyeceğimi anladım. Sallamıyordum hiç birini. Topunun da canı cehenneme... Alakam yoktu hiç biriyle çünkü artık. Olmasını istediğime de emin değildim. Bomboş insan sürüsüydü, benim toprağımdan olanlar dışında; ha bir de, mevzu bahis iki baş rol kadın dışında. Maziye saygısızlık ettiğimi düşünmem hiç bir zaman; yazarken özellikle. Çünkü başımdan ne geçerse, onu yazarım ki kadınlarımın arkasından bir kez kötü söz söylediğim görülmemiştir.
Velhasıl; yazdım. Sanırım, unutmuştum onları, başaımdan geçenleri ve umursamıyordum. Geçen sene bu konuda neden tepkili olabileceğimi bile bilmiyordum. Ancak kafamın içinde, laf lafı açtı ve emin oldum.
Değil, hiç biri değil yaşadıklarımızın... Ben yedi sene önce canımı yakan kadını rahatlıkla yazabiliyorum. Ya da beni reddeden herhangi bir kadını süsleye süsleye yazabiliyorum. Hayal kırıklığı yaratan, beni terk eden kadınların da bir çoğunu yazabiliyorum.
Neden mi? Evet ben kendi hayatını afişe eden bir "yazarım", pardon "blog yazarıyım." 
Çünkü şimdiye kadar yazdığım biri; -hakkında en çok yazdığım biri- dışında artık hiç bir şey hissetmiyorum. Ayrıntıları hatırlayabiliyorum, onlara gülüp geçebiliyorum veya onları özene bezene tasvir edebiliyorum ancak sebebi belli işte. Sevmiyorum, veya aşık değilim eskisi gibi. Bir zamanlar birlikte olamadığımız için veya bir zamanlar beni terk ettikleri için öfkeliydim onlara uzun süre; ancak hiç biri bir anlam ifade etmiyor artık.
Acıyı, bir üst seviyeye; gerçekten tek bir kadına odaklayınca insan bambaşka oluyormuş. Hoş, o kadından da bir beklentisi olmayınca insanın; bambaşka oluyormuş diyelim biz daha ziyade. Birini gerçekten ne zaman seversiniz biliyor musunuz? Fazlasıyla arabesk olacak(nur içinde yat Müslüm Baba) ancak onun mutlu olmasını istediğinizde onu gerçekten seversiniz. Elleriniz yukarıda, yüzünüz duvara dönük; beklerken ona aşıksınızdır. Onun mutluluğunu kıskandığınızda ya da onun başka biriyle olmasına imrendiğinizde değil.
Ben o dokuz bölümü yazarken neden tamamiyle nötrdüm? Onu hep yalnız görmek istediğim, başkalarıyla birlikte olduğunu, mutluluğu tattığını hissettiğimde dayanamadığım için. O benim hep kuyruk acım olmuştu, üç senemi yemişti.
Sonra başka kuyruk acıları girdi sokumdan içeri... Başka kadınlar mübalağalı deyimsel anlatımla suratıma işedi ve onu unuttum. Onu gördüğümde eskiden selam vermez ve dudaklarımı büker, kaşlarımı kaldırırdım. Artık onu gördüğümde yarım dudak gülümsüyor ve geçiyordum. Bir yerden sonra da onu görmez oldum.
Ama dedim ya; geçen hafta dayanamadım, ben bunu yazmalıyım diye düşündüm ve yazdım. Onunla alakalı her şeyi, hatırlayabildiğim kadarıyla; kendi gözümden yazdım. Sonra bir an durukladım, mesaj attım. "Ben bunları bunları yazdım, değiştirmemi ister misin?" dedim.
"Elim ayağım titriyor lütfen isimleri değiştir." dedi.
Değiştirdim.
Şimdi mi? Bildiğin goygoy yapıyoruz. Abdi İpekçi Erkek Öğrenci Yurdu'nda kalan iki sap gibi... İnsanoğlunun yapısı çok değişik. Kanlı bıçaklı olduğun birini; bir başka gelen "acı" unutturuveriyor. Neden kanlı bıçaklı olduğunu hatırlıyorsun ancak seneler önceki hisleri ona karşı beslemediğini hissediyorsun ve Serra Yılmaz'ın kafa siken bir videosuna (Serra Yılmaz - Islak Köpek) birlikte dalga geçme amaçlı yaklaşabiliyorsun; birlikte.
İkimisikimisikimisikimiikimisikimi!

NOT: Bunu yazmazsam ölürüm. Bir aydır girmediğim Starbuck's; içmediğim şekil kahve kalmadı. Sadece Bağdat Caddesi üzerinde bulunan bir dişçilik öğrencisi arkadaşıma muayene olmam, ona kanal tedavisi yaptırmam sebebiyle. İmanım gevredi imanım... Cadde çocuğu oldum ben. Bir sürü insan tanıdım, bir çok cins kahve içtim, mokokolar, latteler, az köpüklüler havada uçuştu ben her ne kadar bu tarz yerlere girdiğimde "filtre kahve, sade" desem de. "Yeter ulan"; diyemedim.
İşte bu şekilde geçirdiğim günlerin birinde; yakın bir arkadaşımla buluştum. Beni yaklaşık on dakikada çözümledi piç kurusu. "Sen, içiyorsun, sıçıyorsun, sevişiyorsun. Birine ihtiyacın yok. Asla da olmadı. Herhangi bir arkadaşının arkadaş çevresinden biriyle birlikte olmadın. Kimseden; biriyle tanışmak adına yardım istemedin. İstediğini elde ettin ve haftada en az iki farklı kadınla yatıyorsun. Meltem'i özlediğin falan yok senin. Meltem sadece senin aklını başına toplamanı sağlayan bir etmen. İnsan olduğunun farkına varıyorsun onu hatırladığında. Aranızda da hiç bir şey olmayacak. Unutmanın süresi maksimum altı aydır abi." 
edit: En az bir farklı kadınla yatıyorsun demişti, seceresini tutmuş herif... Ama en az bir farklı kadın doğru gelmedi gibi. O yüzden iki yaptım. Yaptım, oldu.

Hiç yorum yok: