Kampüste geçirilen aptalca dakikaların ardından; yurda döndüm. Alkollüydüm, mutluydum ve "yeni bir şeylere yelken açmak üzere" olduğumu hissediyordum. Veya düşünüyordum. Sanıyordum. Bilemiyordum.
Ertesi sabah senaryo bir kez daha terso oldu. İstemiyordu, böyle bir şeyi. "Gizem neden olmaz?" diyorken bile gerekçelerinin yeterli geleceğini biliyordum. "Arkadaşlarım bana ne der?" en mantıklı gerekçe idi.
Saatlerce dil dök, saatlerce konuş ancak kalbini birisi sökmüş olsun. "Al üstüne otur." demeyi de çok isterdim aslında, Gizem'in bu tepkilerinin ardından. Uzun zaman sonra mutlu hissetmiştim; bu bana zaten bol gelen bir histi; ancak Gizem'e dar gelmesi de normaldi. Konuşma faslını atlattık ve "friendzoned" denilen adam bendim. Zaten son "friendzoned" anım da odur. İlk ve son belki de...
Arkadaş kalacağımızı söyledik ancak benim aklım hala ayrı deryalardaydı. Bir şişe viski aldım, Beşiktaş Tansaş'tan. Direktoman ablamın evine gidip içmeye başladım çantamdaki viskiyi, olması gereken yere; masaya koyarak. Sek, buzsuz içiyordum. Ablam geldi; anlattım. Zaten sadece ablama anlattım bu mevzuyu senelerce...
Gizem'e tek bir mesaj gönderdim, "Jack Daniel's yoktu, Black Label içiyorum ben de."
Cevap yazmıştı ancak kayda değer bir şey söylememiş olacak ki, zerre iplememiştim. Ablamdan çıkıp yurda döndüm. Günlerce sadece sigara ve viskiyle kendi kendime yetmeye çalıştım. Sınav, okul, ders umrumda olmayanlardı. Yemek, uyku, spor, banyo keza aynı şekilde.
O haftasonu bir karar verip Yusuf'la Eskişehir'e gittik. Yolda bulduğumuz 50 liranın hepsini alkole yatırdık. Eskişehir'de bir arkadaşımızın evinde kaldık. Ben hastaydım, Yusuf sağlıklıydı, Gizem ise kamera açıyordu bana ve artık duygularımın tekrar "arkadaş" mertebesine eriştiğini düşünüyordu. Erişmemişti. Sağlıklı da değildim.
Deliler gibi öksürdüğümden ötürü; Eskişehir'de gördüğüm ilk eczaneden öksürük şurubu almıştım. Paltomun iç cebine koyup arada bir dikiyordum kafaya şişeyi. Tadı iğrençti. Bekletilmiş çilekli reçele benziyordu içimi.
Döndük Eskişehir'den, tren ile.
Yurda girer girmez ilk işim, bir haftadır ertelediğim şeyleri yapmak; yani traş olup duş almaktı. Traşımı da oldum, duşumu da aldım ve belimde havluyla; aynaya bakıyordum. Saçlarım ıslaktı, sakalım sıfırlanmıştı ve yüzümdeki cerahat dolu sivilceler yerli yerinde duruyordu. Kendime baktım bir müddet daha ve; yeni başlıyordu her şey.
Ancak; kendimi kandırmayı becerebiliyordum sadece. Başlayan bir şey yoktu, her şey daha kötüye gidecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder