Google+ boş mideye iki duble viski: Haziran 2017

26 Haziran 2017 Pazartesi

Sydney gunlukleri 4 - "Inanmadim, asla, inanamam, her seyin bir sonu olduguna..."

Nerede kalmistik?
Evet, bir sevgili (su an itibariyle eski), bir de oturma izni bekleyen ben. Sanirim Agustos 2016... Neredeyse bir sene gecmis uzerinden.
Kisa ozet: Kasim'da onu da koleksiyona ekledim: "terk ettiklerim". Eklememin ertesi gunu oturma iznim cikti. Bir nevi, oy kullanamayan vatandas olma durumu. O vizenin ciktigi gunden itibaren islere saldiriyorum. Kendi yaginda kavrulan kucuk isletmem, basketbol ogrencilerim ve haftada yaklasik 20 saat gittigim ve bana mektup acmam karsiligi para verdikleri isten memnun degilim cunku. Simarma basladi, da denebilir aslinda, o vizeyi aldigim gun...
Bir an geldi, yeter, dedim. Kayserispor'da yedek kulubesinin yolunu tutunca su sisesini tekmeleyen Turgut Dogan Sahin'e bagladim:
"Rezil olmaya mi geldim ulan ben buraya!"
Cunku yorulmustum.
Cunku beklentilerim bambaskaydi.
Cunku hep yuzup yuzup kuyruguna gelmistim.
Herkesin hayatinda uzun ve kisa vadeli hayaller vardir. Benim hayalim, 2015 Subat'ta buraya adim attigimdan beri ayniydi: Istanbul'daki hayat sartlarima erismek, Istanbul'da calistigim son ajans gibi bir ajansa kapagi atmak, Tanricilik veya Don Draperlik oynamak...
Simdiye kadar bir kez olsun mulakata cagrilmasam, bunun bir hayalden oteye gitmeyecegini dusunup, burada dijital iletisim uzerine bir yuksek lisans icin para biriktirirdim, irgat gibi calisarak. Ama, hep yuzup yuzup kuyruguna geliyordum; okyanusu gecip, denizde boguluyordum.
Sizin gordugunuz haliyle goremiyordum ayni sekilde, Turkiye'yi. Kacis planiydi... Kacis planimdi. Sonucta oturma iznim var, diledigim zaman geri donebilirim Avustralya'ya. Turkiye'ye tekrardan sans versem? Bu dusunceler yaklasik bir ay beynimi kemirdi. Bitmedi. Bir turlu bitmedi.
Kafamda planliyorum, maci tekrar tekrar oynuyorum ve her seferinde ayni sonuca ulasiyorum: Turkiye'de, diledigim meslegi icra edebildigim mutsuz bir hayat vs. burada, istemedigim isleri yaptigim, onumu goremedigim, dara dusunce annemin kredi kartini kullanacagim ama en azindan en buyuk derdimin -veya tek buyuk derdimin- para olacagi bir hayat. Icim kiyildi. Ozellikle de Turkiye'ye yazin gelisiyle...
Serin ama gunesli bir kis gunune uyandi bugun Sydney. Ben de, yapmaktan nefret ettigim ise dogru yollandim; mektup acmaya. Ilk bir saat, sikintiliydi, her Pazartesi oldugu gibi. Toplam uc saat surdu mesai. Bir saatte gittigim, bir saatte dondugum is sadece uc saat suruyor ve ben yovmiyeli calisiyorum. Yani, ne kadar saat mektup acarsam, o kadar para kazaniyorum. Buna ragmen, ofiste ne oldu, bilmiyorum fakat o an, kendi kendime sunu soyledim: "Her ne olursa olsun, burada yasamak guzel be."
Eve gelince gunluk rutinime dondum: is basvurulari...
Yaslandim arkama, yardirdim yine.
Sonra bir mail geldi, bugun basvurdugum islerden birinden:
"Motivasyon mektubu ve ozgecmisini cok begendik. Mumkunse Carsamba gunu seninle bir mulakat yapmak, bugun de telefonda on gorusmede bulunmak istiyoruz."
Bu, bana gelen ne ilk, ne de son on teklifti. Ayni zamanda bana yapilacak ne ilk, ne de son on teklif olacakti. "Tabii ki, buyrun."
Telefonda konustuk, on-on bes dakika kadar.
Ucret beklentisine kadar her detay soruldu tabii ki... Siradan, standart.
Telefonu kapattigimda o parca cinladi kulagimda, Candan Ercetin'den. Bu parcayi en son 2011'de Fatih Terim icin GSTV'nin hazirladigi video klipte dinlemistim: "Elbette".  Oyle bir guzel girdi ki kanima ve oyle guzel geldi ki ozellikle son soz olarak paylasacagim, asagidaki dizeleri; dedim, buradayim yahu, basaririm, basaramam, hayallerime kavusamam ama o yuzumde kalan son gulumsemeyi de Turkiye'de kaybetmeyecegim.
"Inanmadim, asla, inanamam.
Her seyin, bir sonu olduguna..."