Çok basit bir gün olacaktı halbuki. Birlikte derse gittiğim arkadaşım, sabah derse gelemeyeceğini söyleyince, ben de uykuyu tercih etmiştim. Zaten öğleden sonra da okulda işim yoktu; önce The Walking Dead'in yeni bölümünü izleyecektim, ardından da işime gücüme bakacaktım. İşte çamaşır yıka, yemek yap ye vs. Günlük ev kadını işleri yani...
Her şey yolunda gitti bir müddet. Yemek de harika oldu. Tıkırımdaydım yahu. Alkol almayacağıma dair kendime söz vermiştim. Saat dört sularında başladı... Telefon trafiği... Şu dünyada en çok nefret ettiğim şey, ayıkken insanlarla telefonda konuşmaktır. Zaten insanlarla yüz göz olmayı pek sevmem, ayıkken bunun gerçekleşmesi ise beni çıldırmaya yeterli. Sonuçta, bir arkadaşımın yaptığı gözleme göre, alkol almadığım zaman elimin titremesi artıyor., dışarıdaysam hemen eve dönmek istiyorum. Hatta kimi zaman alkol aldığım halde elimin titremesi geçmiyor, ancak eve dönünce rahatlayabiliyorum.
Velhasıl, önce annem aradı. Halimi hatrımı sormak istediğini söylediğinde kan beynime sıçradı. Önemli bir şey var sanmıştım. Her gün arar, her gün... Her gün halimi hatrımı sorar. Çıkıştığım için "Ne zamandır sohbet etmiyoruz ama!" dedi. Her gün konuştuğumuzdan ötürü etmiyoruz sohbet, bu kadar basit.
Ardından babam aradı... "Akşamları Facebook'ta paylaşım yapıyorsun. Okuluna dikkat ediyor musun?"
Evet dikkat ediyorum, gidip geliyorum işte daha ne yapayım?! Tam olarak bunları söylemesem de bunun daha kibarcasını söylemeyi başardım. Ellerim titremeye başladı, başım ağrımaya başladı, gözlerim kanlanıyordu. Uykuma kahvaltıma dikkat etmemi söyleyip kapattı telefonu. Zaten kavgalıydık, sanki harlıyor gibiydi.
Bir mesaj geldi ardından; bir arkadaşım İstanbul'a geliş tarihini yazmıştı. Derste olduğumu düşündüğünden akşam arayacağını söyledi.
Bunların hepsi yaklaşık bir saatlik bir zaman diliminde olmuştu ancak bana bu bir saat; sanki bir dakika gibi geliyordu. Sinirlenmeye başlıyordum ancak ona patlamamalıydım. "Tamam." şeklinde bir cevap attım.
Oyun oynayarak stres atmayı düşündüm, NBA 2K13'te playofflara kadar gelmiştim. İlk tur son ayak maçında (durum 3-3) kuzenim aradı bu sefer. Ne yaptığımı falan sordu. İyiyim falan dedim. Önceki gün görüşmüştük, ne kadar değişebilirdim ki? Onun yanında aldığım ayakkabılarımı giyip giymediğimi sordu, dışarı çıkmadığımı söyledim. Yaklaşık iki dakika boyunca kulağımda telefon, elimde gamepad; neden aradığını söylemesini bekledim. Ablamla buluşacakmış çarşamba günü; beni de davet etti. Tamam ayarlarız, dedim. (Buluşma da iptal oldu bugün, ablamın işi varmış.)
Kapı çaldı. Çıldırmak üzereydim. Eğer bir reklamcı ya da pazarlamacı gelse, bugünün gazetesinin; muhtemelen bugün çıkan Habertürk ya da Hürriyet gazetesinin 3. sayfasında; manşet olurdum. Daha kötüsü geldi... Zile yanlışlıkla basan, alt kata misafirliğe gelen aile. Ekmek bıçağını alıp aşağı indiğimi hayal ettim. Sonunda kendimi ekmek bıçağıyla anında öldüremeyeceğimi düşündüğümden vazgeçtim.
Titremem, başımın ağrısı, dizlerimdeki uyuşukluk, öfkem artmıştı. Yatağa uzandım. Uykum da vardı hafif, yaptığım makarna ağır gelmişti. Biraz Umut Sarıkaya okuyup uyuyakalacağımı düşünürken, telefon çaldı. Yine telefon çaldı. Arayan, İstanbul'a gelecek olan arkadaşımdı. Meşgule alıp uyku halinde olduğumu söyledim.
"Senin neyin var?" dedi.
"Uykum." dedim.
Trip attı, dellendi, çıldırdı, benimle bir daha konuşmak istemediğini söyledi. Uykum kaçtı, keyfim zaten yoktu. Geçtim bilgisayarın başına, gecenin dördüne kadar NBA oynadım. Takımımı şampiyon, kendi karakterimi MVP yaparken bir paket sigara içtim.
Sabah; içmediğim için kendimle gurur duyuyor, bir yandan da benimle bir daha konuşmak istemeyen arkadaşımla nasıl ortak payda bulabileceğimi düşünüyordum. Yeni ayakkabılarımı giydim, güneş gözlüğümü taktım; metrodan çıktığımda beynim o kadar bulanıktı ki, istasyonun ortasında sigara yakmıştım. Bunu fark ettiğimdeyse bozuntuya vermedim. İstasyon çıkışına kadar elimde sigarayla ilerledim. Yeni bir gün başlıyordu, ben içmemeye yine yemin ediyordum ancak akşama doğru fark ettim ki; ne yemin edeceğim lan? Olan karaciğerime olur en fazla. Sikerim böyle hayatı da, çalan telefonu da...
3 yorum:
sen kendi cehennemini yaratmış bir adamsın ve o cehennemde cayır cayır yanıyorsun. Senin o haline şahit olan insanlarında ciğerini cayır cayır yakıyorsun.
evet. ancak cennette köle olmaktansa, en azından kendi cehennemimde kralım.
aptal insanların cennetleri, küçük kutulara sıkıştırılmış beyinleri ve sonraki zamanı düşünmekten kaybettikleri...böyle cennet istemiyorum.ben sadece anı yaşamak istiyoum.1 saat sonrasını düşünüp anımı kaybetmek istemiyorum.eğer bu kendi cehenneminde yanmaksa yanalım, kül olana kadar, acıyı çook derinlerde ama kendi cehennemimizde kral tahtımızda yaşayalım...
Yorum Gönder