Seri katil ve psikopatların hayatları yıllar yılı çoğumuzu ilgilendirmiştir. Örneğin Ed Gein, nam-ı diğer Leatherface, Slayer’ın Dead Skin Mask parçasının temelidir. Veya Madame Bathory, -zamanında Dissection tarafından tekrar yorumlanmış- güzel bir Tormentor şarkısıdır. Benim değineceğim konu ise, hippielerle sık sık anılan ve kimseye bıçak bile doğrultmamış, beyin yıkama yeteneğine sahip, ilginç bir seri katilin öyküsü... Charles Manson’ın öyküsü...
İsmi: Charles Manson... 12 Kasım 1934’te Ohio (Amerika)’da 16 yaşındaki bir hayat kadınının bacakları arasından geldi dünyaya. Annesi ise, Charles’ı zamanında bir sürahi birayla takas edecek kadar alkolik bir hayat sürüyordu. Doğduğunda annesi hala bekar olduğundan ismi Charles Milles Maddox idi. Annesi Kathleen Maddox, Charles’ın doğumundan yaklaşık olarak iki hafta sonra William Manson ile evlenince Charles bugünkü ismini almış oldu.
Çocukken sık sık dayak yiyen, terk edilen Charles, çocukluğunu istenmeyen çocuk rolünü oynayarak geçirdi. Amcası (veya amcası gibi davranan kişi) yanında yetişti Charles. Lakin amcasının yanında bile normal bir çocuk gibi yetişmeyen Charles Manson’ın amcası tarafından “Bir gün sen de adam olup pantolon giyeceksin.” Şeklinde saçma sapan bir gerekçeyle okula etekle yollandı. Aynı amca Katherine’in bir sürahi bira karşılığında takas ettiği Charles’ı yeni annesinden geri alan amcaydı... Annesinin bir servis istasyonunu soymaktan 5 yılını hapiste geçirecek olmasından dolayı Charles 1939’da aşırı inançlı akrabalarının yanına yerleştirildi. 1942’de aftan faydalanarak cezaevinden çıkan annesiyle beraber ucuz otel odalarında kaldı. 1947’te annesi Charles’ı üvey evlat olarak tekrar birilerine vermek istedi ama kimse kabul etmedi. Daha sonra Charles mahkeme kararıyla yatılı bir okul olan Gibault’a yerleştirildi. Yaklaşık olarak 10 sene sonra annesine geri dönmek için okuldan kaçan Charles, annesi tarafından reddedildi.
Charles’ın ilk suçları bir iki süpermarket soygunundan ibaretti. En sonunda bir marketten bisiklet çalabilecek kadar işleri büyüttüğü görülen Charles, soygundan hemen sonra yakalanıp Indiana Yetimhane’sinde aldığı soluğu. Lakin ertesi gün kaçmayı becerebildiği bu yetimhaneden sonra işlediği suçlar sebebiyle bu sefer Boys Town’a gönderilen Charles, oradan da 4 gün içinde kendisi gibi bir genç ve gencin amcasıyla kaçmayı başararak demir parmaklıklar ardında canının çok sıkıldığını gösteriyordu. Diğer çocuk ve çocuğun amcasıyla beraber 2 silahlı soygun yaptılar eve dönüş yolunda. Bu ikiliyle beraber bir kez daha ıslahevine kapatılan Charles, bu sefer iki çocukla beraber –çok sayıda başarısız kaçma girişiminden sonra- ıslahevinden kaçmayı da becerdiler lakin kısa süre sonra çaldıkları arabada tekrar yakalandılar. En son gönderildiği Washington Spor Akademisi’nde asosyalliği gözden kaçmayan Charles, normal bir iq’ya sahip olmasına ve 4 yıl eğitim görmesine rağmen hala okuma yazma bilmiyordu.
Charles Manson’un ilk kez hapishaneye gidişi ise, 1952’de bir çocukla boğazına ustura tutarak cinsel ilişkiye girmesi sebebiyle oldu. Bu olaydan sonra Charles iki üç kez hapishane değiştirip, en sonunda Ohio’daki Chillicote hapishanesine geçtiğinde gelişme göstermeye başladı. Yoğun çabalarıyla okuma yazmayı öğrenmiş ve hapishane üzerine düşen her görevi yaparak hapishane için bir model haline geldi. Daha sonra hapishaneden çıkan Charles, annesinin yanına gittiği Virginia’da Rosaile Jean Willis’le evlenip geçimini araba hırsızlığı ve küçük işlerle sürdürdü. Ancak 3 aylık hamile eşiyle beraber gittiği Los Angeles’ta bir kez daha yakalanan Charles, -farklı hapishanelerde- önce 5, ardından da 3 yıllık hapis cezalarına çarptırılmıştır.
Gençlik dönemlerindeki en çarpıcı laflarından biri ise “Ben yakalanmadan bir şey çalmayı beceremeyen salak bir hırsızdan başka bir şey olamadım” oldu.
1958’te Rosalle ile boşanan Manson, 16 yaşında bir kızın taciri olmuştu. Sahte çek yazmaktan ve kadın tacirliğinden de 10 yıl yedi aynı sene. Ocak 1961’de de Los Angeles’taki hapishanesinden –evinden- Washington’daki United States Penitentiary hapishanesine sevkedildi. Burada gösterdiği gelişimle erken (1967) tahliye oldu. Aynı zamanda bu tahliyenin önemi Charles’ın bu 22 senede hayatının çoğunu hapishanede geçirdiğinin de istatistikleri arasında yer almıştı. Aynı zamanda verdiği röportajlarda hapishanenin kendisi için bir ev olduğunu ve daha fazla kalmasına izin verilmemesinin çok acı olduğunu belirten anlamsız ifadeler kullanıyordu.
Tahliye edildiği gün San Fransisco’ya geçmek için aldığı izinle beraber hemen San Fransisco’ya taşındı ve Berkeley’de bir ev kiraladı. İşte Manson’ın hippilerle tanışması ve ailesini kurmaya başlaması da bu olayların akabinde gerçekleşti. Önce Mary Brunner ile birlikte başka bir eve taşınan Charles, daha sonra Mary Brunner’in tüm itirazlarına rağmen 18 kadınla daha aynı evi paylaşır konuma gelmişti. Summer Of Love olarak adlandırılan 1967 yazında bir hippie lokaline girip, hapishanede çalıştığı Scientology üstünden görüşler ve inançlar üretmeye başladı ve karizmasıyla çoğunlukla bayan hippielerden oluşan bir çok insanı etkiledi ve müridi yapmayı başardı. Müritlerinden 8-9 tanesiyle beraber bir okul servisinin içine girip onu kendi kafalarına göre boyayan, üstüne yazılar yazan Charles, o araca bazı müritlerini alıp aylarca dolaştı. Meksika, Los Angeles, Washington... Döndüğünde ise beraber eve çıktığı Brunner’ı da aileyi kurmak konusunda ikna eti.
Charles Manson’la günümüzde sık sık anılan Beastie Boys üyesi Dennis Wilson’ın aileyle iletişimi arabasıyla iki Manson kızını kapıp kendi evine götürmesiyle başladı. Aynı gün kızları evine bırakırken Manson evden çıkıp kendisine zarar vereceğini düşünen Wilson’un ayaklarını öptü, Daha sonra Wilson ve Manson, aynı evde belli bir süre geçirerek kayıtlar yaparlar. Bu ikiliye kayıtlar için ileride Rudi Altobelli, Gregg Jakobson, Terry Melcher da dahil olur.
Dennis Wilson, kendisi için finansal yönden acılı geçen bir dönemden sonra, menejeriyle beraber Manson ailesini evinden süpürmeyi başardı. Daha sonra Manson’lar ise soluğu Spahn’s’de aldılar. Bir zamanlar Western filmlerinin çekimi için gözde olan mekan, şimdi kör bir adam olan Spahn tarafından yürütülüyordu. Charles’ın Spahn’le iyi geçinmesi ve Spahn’ın onları kabul etmesi ise ailenin yardımsever olmasından çok, kızların Spahn ile cinsel anlamda ilgilenmesinden kaynaklanıyordu. Aile bir müddet Spahn’in yanında genişlemeye devam etti.
Sene 1969’a yaklaşırken, aile Spahn’in yanından ayrılıp daha farklı iki küçük tarla evine yerleşti. Bu iki evden biri, aileden bir kızın babaanesinin eviydi ve yerleşmeleri çok zor olmadı, diğer evin sahibesini ise “Sadece müzik yapacağız ve işlere yardımcı olacağız” şeklinde basit bir yalan ile kandırdılar. Manson teorisini bu evlerden birinde ortaya koyuyordu. Bu teoride Manson, yakında siyahların yükselişe geçeceğini ve sadece kendi ailesinin bu yükselişten zarar görmeyeceğini, diğer beyazların ise katledileceğini iddia ediyordu. Aynı zamanda büyük bir Beatles fanı olan Manson, geleceği zamanında Beatles’ın da gördüğünü ve şu anda aynı yoldan gittiklerini belirtiyordu. Bu teoriye müritlerini inandırması çok zor olmadı.
1969 ocağında Manson ve ailesi, çöl soğuğundan kurtulmak için, Canoga Park evine taşındı. Manson’ın aklındaki plan ise, asla ırkçı olmadıklarını, her zaman siyahların yanında olduklarını dünyaya duyurmak için, Beatles-White Album’den esinlenerek bir kayıt yapmak ve bu kaydı zamanında beraber stüdyoya girdikleri Terry Melcher’a dinletmek, ardından da satışa sunmaktı. Beklediler, planlar yaptılar, haritalar çizdiler... Ama Terry Melcher asla gelmedi...
Aynı sene mart ayında Manson, Terry Melcher’ın evine davetsiz de olsa gitme kararı aldı lakin artık Terry Melcher o evde kalmıyordu. Evde ünlü yönetmen Roman Polanski ve eşi Sharon Tate kiracı olarak oturuyordu artık. Manson eve gittiğinde ise Tate’in fotoğrafçısı Hatami onu karşıladı. Artık Terry Melcher’ın burada yaşamadığını, misafirhanede beklerse ev sahibiyle konuşabileceğini belirtti. Manson’la misafirhanede buluşan ev sahibi, Terry Melcher’ın Malibu’ya taşındığını, ancak adresi tam olarak bilmediğini söyledi ki bu birinci yalanıydı. Manson’ın tipi dolayısıyla bayağı şüphelenen ev sahibi, kendisinin de eğlence sektöründe olduğunu söyleyince Manson’ın kendisiyle iş yapmak istediği konusundaki teklifleri –ikinci bir yalanla- bir seneden fazla Roma’da olacağı dolayısıyla bu teklifi geri çevirmek zorunda olduğunu belirtti.
Manson cinayetleri, bu olaylardan sonra başladı. Manson, 1969 Temmuz’unda, aileye siyahlara Helter Skelter’ı anlatma zamanının geldiğini söyledi. Herkes bu konuda hemfikirdi, böylece Manson ilk adımda Tex Watson’a biraz para bulması görevini verdi. Tex Watson bu işi siyah bir torbası olan Bernard Crowe’u dolandırarak yapınca, Crowe gelip aileyi kırbaçlayacağını söyleyerek Tex’i tehdit etti. Bu işten çok canı sıkılan Manson’ın ise yaptığı ilk iş, Crowe’u Hollywood’taki evinde öldürmek oldu. Resmi cinayetler arasında ilk olması ve ölen Crowe’un “Kara Panter” isimli bir çeteyle ilişkisi olduğuna inanılması sebebiyle bu cinayet herşeyden önce özeldir. Hemen akabinde ise Charles Manson, kaldıkları mekanı güvenlik konusundaki şüpheleri sebebiyle nöbetçisi, devriyesi olan bir kaleye çevirdi.
Sharon Tate cinayeti ise, 1969 ağustosunda Charles’ın emriyle gerçekleşti. Dört aile üyesi Tex Watson liderliğinde Melcher’ın eski evindeki herkesi öldürmek üzere yola çıktılar. İlk iş, telefon bağlantılarını kesmek oldu. Yaklaşmakta olan bir arabanın sürücüsünü öldürmekle başladı sıcak saatler. Tex, aile üyelerinden birine kapıyı gözlemesi emrini verirken bir yandan da iki aileyle içeri sızma planları yaptı. Tex içeri sızdıktan sonra diğer ikisini ön kapıdan içeri aldı. Polanski’nin arkadaşlarından Wojciech Frykowski, tıkırtılar üstüne uyandı ve Watson’un tekmesiyle tabiri caizse yeri öptü. Watson’a kim olduğunu sorduğunda aldığı cevap ilginçti; “Ben şeytanım. Ve şu anda şeytanın işini yapıyorum...” Daha sonra evdeki diğer üç kişi –bunlara Polanski dahil değildi zira o sırada Polanski Londra’daydı- oturma odasına getirildi. Sekiz aylık hamile Sharon Tate, Tate’in eski sevgilisi Jay Sebring ve Frykowski’nin sevgilisi Abigail Folger...
İşin psikopatlığını daha fazla uzatmak mide sağlığınız ve bu yazıyı okuduğunuz an size en yakın tuvaletin en az beş saniye uzakta olmasından dolayı yerinde olmayacaktır. Lakin dördü de çeşitli işkencelerden sonra hayata gözlerini yumdular. Tabi dört aile üyesi evden ayrılırken “Pig”(domuz) kelimesini kanla yazmayı da ihmal etmediler. Bu cinayetlerin bir absürdlüğü ise şudur; Sharon Tate’i kimin öldürdüğü hala belli değildir. Aile üyelerinden biri olan Atkins mi, yoksa Watson mı? İşin komik yanı ikisinin de kendilerinden iftihar ederek “Hayır, ben öldürdüm” şeklinde verdikleri demeçlerdir.
4 yorum:
Sormak istediğim şu, Sharon Tate'in eski sevgilisi yazmışsınız, yani kocasını mı aldatıyordu ki o sırada? Bir de bu kadar detaylı bilgilere nerden nasıl ulaşabildiniz ?
bu, 2007'de yazdığım bir yazıydı. kocasını aldatıyor olması gerek tabii bu durumda. ayrıntıları çok hatırlamıyorum.
wikipedia kullandığım kaynaklardan biriydi. bir de o dönem deli kasap vardı galiba, ya da pasif agresif; kurcalaya kurcalaya buldum çoğunu yani.
Çok güzel bir yazı olmuş öncelikle ellerinize sağlık bu yazıyı kullanmak istiyorum bana bir kaç kaynakça önerebilirmisiniz?
Barış ŞANLI
yazıyı, referans olarak bu siteyi göstererek kullanabilirsiniz.
kullandığım kaynaklar ise ingilizce formatında wikipedia ve deli kasap dergisiydi. kolay gelsin.
Yorum Gönder