Google+ boş mideye iki duble viski: Zamanında Yazmaya Çekindiklerim Bölüm: 2

27 Şubat 2013 Çarşamba

Zamanında Yazmaya Çekindiklerim Bölüm: 2



Kaotik ortam sönmüştü. Sarhoşun etrafında iki çocuk, onu yurduna götürüyorlardı. Ağlayan ise gözyaşlarını silmiş, yola koyulmuştu. O zamanki aklımla "Amon Amarth yolu" dediğim yoldaydık. Yağmur çamur pislik...
Yoldayken Gizem, arkadaşlarıyla önden yürüyordu. Diğer arkadaşlarımın nerede yürüdüklerini bilmiyor ve umursamıyordum. Grubun en arkasında, ağır adımlarla yürüyordum. Gizem bir Şebnem Ferah parçası açtı. İlk albümlerden... "Sigara".
Telefonunun iğrenç hoparlöründen geliyordu ses. En arkadan bağırdım, "Hanginiz açtı Şebnem Ferah'ı?" Gizem şok olmuştu veya öyle olduğunu düşünmemi istemişti. Yanına yanaştım, "Güzel şarkıdır bu." O ara Şebnem Ferah ikinci ergen neslini mezun etmemişti tabii; dolayısıyla sıkıntı duyacak bir şey yok söylediğimde, şu an bile.
1500 kişilik erkek yurdumuza gittik, sarhoşu yatırdık üç kişi. Kızları kantine oturttuk. Ardından bana, "Taşa oturma hasta olursun." diyen kızdan aldığım aspirini sarhoşa götürdüm. Bir de Türk kahvesi patlatıp uyuyakaldı ayyaş ya da ergen, "adını sen koy." İyi çocuktu gerçi, ancak sarhoşa tahammülüm hiç olmadı.
Kantine geçtim, sarhoşun sevgilisine; sarhoşun gayet iyi durumda olduğunu söyledim. Gizem'le nadiren konuşuyordum, ağzının içine düşmemek için ancak; daha sonra herkesin sigaraya başlayacağı "ortamımız"da sadece Gizem ve ben düzenli olarak sigara içiyorduk.
"Ben bi sigaraya çıkıyorum." diyip kalktım,Gizem'in peşinden. Lafladık, gülümsemesi harikaydı çünkü otuz iki dişini görebiliyordum o gülümserken. Dişleri çok güzeldi, boyu uzundu, saçları da öyle. Konuşuyorduk boş boş... Hava, su, dersler, onun hazırlık arkadaşları vesaire vesvete. Boş muhabbetler, sakıncasız düşünceler. Ağzının içine düşmemeye çalışıyordum.
Gecenin sonlarına doğru, Ağır Roman var bende; diyerekten laptopı kantine indirmem, filmin yarısını izleyen aptal kızların sıkılması; sapların bilardoya geçişi; Gizem'in "Boş ver, ben kalanını yurtta izlerim zaten." demesi ayrıntılardı. Gecenin sonundaysa Yeniköy'e kahvaltıya gidilir, ben yine gömülürüm pek sallamadan insanları; Gizem onlardan biri olmasına rağmen.
Ertesi gün ise, yurdumuzun kantininde misafir ettiğimiz kızlar; bizi, kendi yurtlarına; yemeğe çağırıyorlardı. Hoş, yemek de makarnaydı ancak sonuçta kızlarla haşır neşir olacaktık. Yoksa o mesafeyi yürüyeceğime ya da o yurda kadar ring kullanarak gideceğime; gider yurdun karşısındaki menemencide menemenin yanında bir litrelik kola açtırır ekmekle dalardım.
(Farkındaysanız Bölüm 1'deki Efsun bu kısımların hiç birinde yok. Neden, çünkü ben bir ateş böceğiyim o ara. Ateş böceği değilim de, hesapta Efsun'u naza çekiyorum. Gerçi yok ya, naza çekme falan yok; Efsun'un da bana "Nasılsın" dediği bile yok; yakında kendini imha edecek olan iletişim aracı MSN üzerinden.
Gittik, yemek dedikleri makarna salçalı ve iğrenç bir şeydi; ses etmeyip gülümseyerek "elinize sağlık." dedik; güvenlik görevlisi kadının gözü önünde, kızlara. Eşofmanlı kızlarla yemek faslı bitti ve sigaraya çıkıldı yine. Gizem bu sefer Cem ile beraberdi. Cem sigara içmiyordu ancak Abercrombie eşofman üstünün ceplerine elini sokmuş, götü dona dona; Gizem'in iki parmağıyla tuttuğu sigarasından nefes alışlarını izliyordu. Sohbet ediyorlardı hesapta. Gizem bir metrelik duvarın üzerine tünemişti, Cem ayaktaydı. Bende de o aralar nasıl bir özgüven varmış bilmem; Chesterfield Turkish Gold'umu kaptığım gibi Gizem'in yanına tünemiştim.
Bir iki pozisyonda Cem'i bozup, yurdun içine geri göndermiş; Gizem'le konuşmaya devam etmiştim. Mutlu muydum, hayır ama mutsuz da değildim, Turkish Gold'u havaya üflerken... Pakedinde cami figürü olan sigara mı olur lan!?!

Hiç yorum yok: