Google+ boş mideye iki duble viski: Benim Hayallerim Dünyadan Büyük

24 Şubat 2013 Pazar

Benim Hayallerim Dünyadan Büyük

Annemin memleketinden, eniştemin ise lisesinden olan Fatih Terim bu lafı söylediğinde gözlerinin içi parlıyordu.
Fazlasıyla kısa bir yazı olacak, gece yatmadan önce kurduğum hayaller ile ilgili... Benim de hayallerim, dünyadan büyük olmasa da en azından Afrika kıtasından büyüktür yani, sanırım.
Bende kalan, Amerikalı Couchsurfer kadından bahsetmiştim daha önce. Konuştu da konuştu; yazdıklarımın bir kısmını okudu, bir kısmını ben ona çevirdim ve Amerika'da "kalıcı" olabilmek için mühendislik yapabilmek yerine, yüksek lisans gibi sırtıma iki senelik bir semer daha vurmam yerine; yazdıklarımı ya İngilizce'ye tercüme ettirmem, ya da İngilizce yazmam konusunda sağlam bir "teşvik" verdi bana.
Tamam, ben de bunu kabul ettim(yedim) ve başladım hayal kurmaya, uyumadan önce; en az beş dakika. Kuruyordum yahu, bedava değil mi? Kur işte... Dal derya-ı düşe ve düşün, düşün, kur, saatlerce...
Amerika'ya adım attığım günün ardından sadece bir hafta geçmiş. Yazmaya başlıyorum. Halamın evinde, sadece kahve ve sigara içiyor; yazıyorum. Günlerce, haftalarca yazıyorum. İlk "chapter"ı yolluyorum bir basımevine. Ardından takım elbiseli iki adam geliyor halamın evine. Benimle anlaşma imzalamak istiyorlar. "Tamam" diyorum. Karşılığında ön-ödeme ya da kapora bazında, 5 haneli dolarlara sahip bir çek sunuyorlar bana.
İlk iş, halamın evindeki beyaz eşyayı yeniliyorum o çek ile. Sonuçta, onlar sayesinde buradayım. Kitabı bitirip dosyayı gönderiyorum; ön ödemenin neredeyse on katını alıyorum. Kitap mı? Yok satıyor.
Önce imza günleri düzenleniyor. Kiminin kitabını, kimininse göğüslerini imzalıyorum... Olmuşum yahu, olmuş! Green cardım var. Amerikan vatandaşıyla aramdaki tek fark; onlar başkan olabilir, ben olamam. Umrumda değil!
Kitap satmaya devam ediyor ve ekim ayının en çok satan on kitabından biri oluyor. Conan O'Brien şova katılıyorum. Soruyla sorguyla geçiyor şovun bir kısmı. Nereden geldin, neden yazma gereği duydun vs... Conan, suratıma bakıp; "Peki, kitabı yazarken bu kadar ünlü olabileceğini düşünüyor muydun?" diyor. "Yok, aklımda değildi; umrumda da değildi açıkçası; sadece Hollywood güneşiyle uyanmak istiyordum." diyorum.
"Peki kitapta sürekli bahsettiğin ve unutamadığın bir Türk kadın var. Onu şimdi unutabildin mi? Çünkü yok satıyorsun, farkındasın değil mi?" diyor Conan. "Bu fazla özel bir soru olmadı mı, diyerekten gözlerimi benden daha uzun olan TV efsanesine dikiyorum."
Dedim ya, hayallerim dünyadan büyük...
Hayal hepsi, tamam da; en büyük dileğim, bir masaya oturmak sanırım.
Lanegan, Tarantino, Homme, Penn masanın hali hazırdaki elemanları. Cohen ise viskisini daha yeni koyup, bir puro yakmış ve bizi pek iplemiyor. "Sadece poker oynayacağız ihtiyar!" diyorum. "Tamam birazdan geliyorum." diyor elindeki mektubu okurken. Saygı sevgi sonsuz tabii ki karşılıklı.
Palahniuk aramıza katıldığı anda;
"İşte dünyanın en çok insanı peşinden sürükleyebilen gayi!" diye bağırıyorum.
Palahniuk sadece masaya oturuyor ve kartlarına bakıyor.
Lanegan zaten konuşmazken; Tarantino, birinin lanet olası oyunu oynaması gerektiğini söylüyor bana bağırarak.
Homme araya girip; "Sıra bu çocukta değil, Mark'ta. Boşuna bağırdın elemana." diyor. Tarantino'nun unutkanlığına sırıtıyorum. Mark ise sadece masaya iki kez tıklatıyor.
"Peki Mark, sen ne düşünüyorsun Palahniuk ve ibneliği konusunda?"diyorum.
"O kadar fazla viski içtim ki, göremiyorum ve düşünemiyorum." diyor. Gecenin sonunda Mark'ın ütüleceğini hepimiz biliyoruz.
"Bir sigara versene." diyor Mark son nefesiyle.
Homme lafa giriyor...
"Boş mu dolu mu?"
"Aklını sikeyim hala oradasın di mi sen?!" diye çıkışıyorum Homme'a.
"Ben bir el yokum." diyip "fold" diyerekten ekliyor.
Mark kusmaya, Tarantino oyundan kopmaya başlıyor. Palahniuk ise bize çıkışıyor. "Oynayacağınız oyunu..." Bu sırada Penn ise apayrı bir deryada, sevgilisine geç kalacağını iPhone'uyla anlatma derdinde...
"Sikerler." diyip kartları masaya, chipleri ortaya fırlatıyorum. Homme tuvaletten çıkıyor, beni evime bırakacağını söylüyor.
Yola çıkıyoruz ve aramızdaki tek diyalog dönüyor.
"Amy Winehouse'u sikmek isterdim." diyor çökük gözleri, ağzına yaklaşırken.
"İğrençsin, ölü sikicisin."
"Canlı halini..."
"Yine de iğrençsin, çirkin bir karıydı."
"Olsun, yine de sikmek isterdim."
"Evli değil misin sen? Gerçi, eşin de çirkindi lan."
Bunu dediğim anda arabayı durduruyor. Yüzüme bakıyor, sinirli bir şekilde.
"Hakikaten, kalkanı indirir derecede çirkin. Sikeyim..." diyor. Beni eve bırakıyor, bir bira daha açıyor ve televizyon izleyerek uyuyakalıyorum.

Hiç yorum yok: