Google+ boş mideye iki duble viski: Hayaller...

10 Şubat 2013 Pazar

Hayaller...

Ağustos'ta New Jersey yollarına vuracağım kendimi. Halamın yanında kalacağım, iş veya yüksek lisans bulabilirsem kalmayı planlıyorum. Özellikle elektrik mühendisi olarak kalabilsem harika olur; ancak biliyorum, imkansızlık katsayısı yüksek...
Hayal kurmak güzeldir, herkes için; her yaş grubu için.
Benim o kadar büyük hayallerim yok ki her şeyi hazır bekleyen biriyim. Dolayısıyla hayallerimi gerçekleştirmek adına neler yaparım, o da tartışılır. Sadece hayallerimi yazmak istiyorum...

Yüksek lisansa kabul edilmemişim. İş zaten bulamamışım... Amerika'nın göbeğinde kalmışım on yıllık vizem ve olmayan çalışma iznimle. Geldiğimden beri 2 ay geçmiş. 4 ay sonra çıkış yapıp tekrar gelmem gerekiyor Amerika'ya. Her şey batmış, bitmiş, çökmüş.
New Jersey'den California'nın güneyinde ya da Texas'ta bir kasabaya taşınıyorum. Bir kaç çiftlik var, eleman arıyorlar. Durumumu aktarıyorum. Kaçak da olsa çalışıp çalışamayacağımı soruyorum. Çoğundan ret cevabı alıyorum. Sadece daha önce Türkiye'yi ziyaret etmiş, kuzeni bir Türk adamla evli; yaşlı, beyaz uzun saçlı ve sarı bıyıklı bir çiftlik sahibi ilgileniyor. Ancak sormadan duramıyor.
-Burada kazanacağının çok daha fazlasını Türkiye'de mühendis olarak kazanabilirsin belki. Neden burada çalışmak istiyorsun ki?
Ona Willie Nelson'dan, Fareler ve İnsanlar'dan, sırtımdaki Dimebag Darrell dövmesinden bahsediyorum. İlgisi artıyor. Oturduğu masanın arkasında kocaman bir konfederasyon bayrağı var. Bir kahkaha atıyor...
-Kölelik yüzünden iç savaş çıkan bir ülkede, üniversite mezunu bir genç kölem olmak istiyor.
Durumun ironisine gülerken, içimden de "ammına kodumun" diyorum. Ehliyetim olup olmadığını soruyor, Türkiye'de ehliyet aldığımı söylüyorum. 4 ay daha ehliyetimin geçerli olduğunu anlatıyorum.
-Tamam, ehliyetin de var. Şoförlük yapacaksın kamyonetle. Özel şoförüm olmayacaksın, hemen götün kalkmasın. Sadece öküzler ve atlar için yem almaya, pamuk tarlaları için gübre almaya falan gideceksin. İstediğim zaman da tarlada çalışacaksın ya da zekanı bana ispatlayabilirsen, telefonlarıma falan bakarsın...
-Ancak uzun zamandır araba kullanmadım.
-Sorun değil, hemen öğrenirsin. Maaş beklentin ne?
-Kalacak yerim var mı?
-Ahırda ya da yatakhanelerden birinde kalırsın. Evde küçük bir oda da ayarlayabiliriz sana.
-Tamam, yemek?
-Burada çalıştığın her gün sabah-öğle-akşam yemeğin bizden. Domuz eti yemiyorsan bilemem...
-Sorun değil. Maaş beklentimi bir hafta parasız çalıştıktan sonra söylesem size? Siz de bana haftalık maaş verseniz?
-Zaten haftalık veriyoruz. İşe alındın.
Cebimde kalan son parayla bir çift kovboy çizmesi, bir deri ceket, iki oduncu gömleği, bir karton Lucky Strike ve bir şişe Jack Daniel's, bir telefon kartı alıyorum. Aileme telefon açıyorum... Texas'ta bir süre kalacağımı belirtiyorum, eve bekliyorlar. Gelmeyeceğimi söylüyorum ve çiftliğin yolunu tutuyorum.
Birinci haftanın sonunda leş gibiyim. Günde 12 saat çalışıyorum; maaş konusunda birazcık da olsa para biriktirebileceğim bir ücrette anlaşıyoruz. Çiftlikte yaşamaya devam ediyorum...
İkinci haftanın sonunda tarla ve ahırlardan uzakta duruyorum. Çiftlik hayatını ve hayvancılığı birazcık da olsa öğrendiğim için, yönetim konusunda yardımcı oluyorum ihtiyara. Onu şehre de götürüyorum kimi zaman, alışveriş için falan.
Bir ayın sonunda gayet iyi durumdayım. Hala günde 12 saat çalışıyorum belki. Ama sigara ve alkole para yatırabiliyorum. Bir mızıka dersine yazıldım... Buradan ayrılmak istemiyorum. İhtiyar ise bana çalışma izni alabilmek için elinden geleni yapıyor. Sonunda ona borçlanıyorum. 1000 dolarlık kokain alıyor, bir kokainman kadına veriyor ve onu benimle evlendiriyor... Mantık evlililiği... Artık onun evinde kalıyorum. Çirkin bir kadın, birlikte olmuyoruz. Sadece alışkanlıklarını öğrenmeye çalışıyorum onun.
Cinsel hayatım biraz sekteye uğradı, bazen bir iki bira içmeye şehre iniyorum. Orada tanıştığım taşralı kadınlarla ya da üniversiteli çıtırlarla yatıyorum ancak o da sık gerçekleşmiyor. Kokainman kadının umrunda değilim zaten. O sadece gecenin sonunda kafasının uçmuş olmasına dikkat ediyor. Ama tembihledim, artık bu boku yedikten sonra pisliğini ortalıkta bırakmıyor. Devletten her an gelebilirler teftiş amaçlı... Bu kötü alışkanlığı dışında gayet iyi bir arkadaş oluyor bana. Beni dinliyor, muhabbet ediyor, hayallerimi gerçekleştirdiğimi anlatıyorum ona, gülümsüyor. "Aptal keş kaltak" diyip sırıtıyorum ben de.
Çok arkadaşım yok. Çiftlikteki amelelerle de mesafeli durmalıyım. Sadece haftada bir gittiğim barın müdavimleri var, beş altı otuz yaş üstü adam. Çoğu evli... Türkiye'deki anılarımı anlatmamdan hoşlanıyorlar. Cinsel ya da duygusal, her gittiğimde bir hikaye anlatıyorum. Her hikayeden önce müzik kutusuna yaklaşık 5 dolar atıyorlar ki anıyla ilgili hikayeye uygun bir playlist yapabilelim. Bazen terk edilişlerimi, reddedilişlerimi; bazense başarılı olduğum zamanları, ailemle olan şakalaşmalarımı, arkadaşlarımla olan anılarımı anlatıyorum. Güneyli misafirperverliğini yansıtıyorlar ama hep alkollüler ve bu yüzden de kahkahaları çok tiz ve yüksek sesle çıkıyor.
Ailemi pek özlediğim söylenemez. Bilgisayar ya da telefonla görüşüyoruz haftada en az bir kez. İhtiyar; oğulları New York'a taşındığı için; onlara biraz sitemkar ki kendi ailem de bana böyle yaklaşıyor. Potansiyeli parlak bir gelecek yerine böyle bir şeyi seçtiğim için bana tepkililer. Ancak ihtiyar ve eşi bana kendi çocukları gibi bakıyorlar. Haftada bir iş çıkışı beraber yemek yiyoruz. O günlerde özellikle domuz eti içermeyen yemek yapılıyor, ben her ne kadar umursamadığımı ve et yemekten hoşlandığımı söylesem de. Bir de harika bir şişe kanyak açıyor ihtiyar, adet böyle olduğu için.
Arada çiftlikte gitar çalıyorum; tüm işçiler, elleri yüzleri ter, üstleri başları pislik içinde geliyorlar dinlemeye. İhtiyar da eşini alıp geliyor. Limonata ya da ucuz bourbon servisi yapılıyor mini konserler sırasında. Haftaya bir mızıka kursuna başlayacağım... Howlin' Wolf'tan "Sittin' On Top Of The World"ü çalmak istiyorum çünkü.
Hayat basit, buradaki insanlar da öyle...

Yazmak istesem, daha neler yazarım. Ancak sizi baymak istemedim... Hayal kurmak harika... Yazının sonunda çalan parça: Johnny Cash - Further On Up The Road
http://www.youtube.com/watch?NR=1&v=xjdEk0nXoKY&feature=endscreen

Hiç yorum yok: