NP: Müslüm Gürses - Sigara
Bu şarkıyı en son Mersin'de dinlemiştim. Çok sevdiğim bir arkadaşımla Şebnem Ferah'ın son güzel bestesi olduğunu konuşuyorduk. "Parmakçı müziği yaptı bundan sonra Şebnem Ferah!" dedi. Aynı dertten muzdarip, unutamamaktan ve özlemekten muzdarip iki dosttuk ve bu tarz seksist şakalar, yorumlar tek tebessüm kaynağımızdı. Hoş, ben şu anda bu yorumu yapabiliyorum o gün diyememiştim işte hislerimi; anlatamamıştım onu; bir nevi yol arkadaşı olduğumuzu...
Ben hiç "o" olmadım. Olamazdım da, ya gözüm hep dışarıdaydı; ya da içimde birileri parçalamıştı bir şeyleri. Az önce yine sağlam bir "siktir git" yedim. 8/8 hatalı olduğum bir mevzuydu. Çok takılamadım bu yüzden; zorlayamadım yani, "gitme" diyemedim. Çünkü son iki senede, aynı sebeple defalarca uzaklaştırma cezası aldım süresiz. Kadro dışı, takımdan ayrı düz koşu yapan ve taraftara açık idmanda; tribünlere selam çakmaktan vazgeçmeyen, sorunlu futbolcuydum. O çaktığım selamların bazıları, bir gece; bazılarıysa, "sonuna kadar devam etmek istediğim" sınavlar oldu. Ne sona erişebildim, ne de kendime...
Dedim ya, karmaşıktır bazen. Bir sigara dumanının altında ya da kibritin yanmayan ucunda bitmez bazen. Geçirdiğim evrim fazlasıyla ters-sert. Farkındayım.
Lise dönemlerinde, daha sonra canımı yakacak -burada ayrıntılar var, gömülürsen bulursun aslında- bir kadından hoşlanmıştım. Sırtında küçük bir dövmesi vardı: "Nil'in anahtarı." Hemen araştırmış, anlamını ve ismini öğrenmiştim dövmenin. Gel zaman git zaman, aradan yaklaşık on sene geçince; bambaşka biriyle tanışmıştım. Ha evet, o... Kendi kolyesini hediye etmişti bana. Nil'in anahtarı... Sevdiğimi biliyordu. Hem onu, hem de o işareti. O beni terk ettiğinde, kolyeyi fırlatıp atamamıştım bir süre... Bir gün, dışarı çıkarken dayanamadım. Boynumdan çektim, fırlattım yağmurun yıkadığı İstanbul'un bir rezervuarına...
Sonra, unutamadım işte. Defalarca kaybedeceğim Nil'in anahtarlarını satın aldım. Sporda, kadınların evlerinde, dışarıda, unutuyordum sürekli... Ona da tutunamadım. En son kaybettiğimde; üzülmüştüm. Çünkü beni bu işaretle tanıştıran kadınla geçirdiğim son geceden; iki gün önce kaybetmiştim. Ha bir de, ona yıllarca taktığım yüzüğümü vermiştim.
Süre uzadı, süreçler uzadı. Bir gün, yakın bir arkadaşım geldi İstanbul'a. Bana bir kolye almak üzere yemin etmiş bir kadın. Yükselen burç, burç, burç yorumu gibi Posta gazetesi saçmalıklarına çok inanmam; ancak yükselen burcumu yansıttığımı söylemişti. Bir yandan da, akrebi benimsemiştim. Çünkü düştüğüm zaman, yani alevden bir çemberin içinde kaldığım zaman kendimi sokmuştum; defalarca. Bir akrep kolyesi... Çok beğenmiştim, dibim düşmüştü.
Ve bugün...
Biriyle tanıştım iki hafta kadar önce. Neresinden tutsan elinde kalacak yalandan bir ilişkiye başladık sanırım. O yüksek mertebede biri, benden büyük, çevresi bir yerlere gelmiş, maddi durumu sağlam bir kadın. Bense, ben. Yani yedi senedir okuyan, alkolik, hayata küsmüş, insanlara langır lungur konuşan; piç kurusunun teki... Tek keyfi bilgisayarının başında, bembeyaz ekrana bir şeyler karalamak olan, özleyen adam.
Özlediğimi anladı. Vazgeçemediğimi anladı. Her şeyi anladı. Zaten anlamaması gibi bir şey söz konusu değildi. O akrep yerine başka bir şeyi takmamı istemişti. Takmamıştım, çünkü elimde değildi. Uzaklara gitmiştim yine. Ne ben, onun bana aldığı kolyeyi takabildim; ne de o benim ona doldurduğum CDleri arabasında dinleyebildi.
Daha onurlu bir adam olup, ondan daha erken vazgeçebilmem gerekirdi. Ancak, deniyorsun işte. Defalarca deniyorsun. Bir çok kadın senden nefret ediyor; aslında tekrar birlikte olsan, yine kavga edeceğin, buhranlar içinde geçecek bir ilişkiye sahip olabileceğin "tek bir" kadın için.
Haklısınız, hep haklıydınız.
Gidiyorsunuz, teker teker.
Yolunuz açık olsun, bir gün gerçek bir "o" ile tanışacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder