8 yaşıma basmamın üzerinden çok geçmemişti. Ablam konservatuara kapağı attı. O ara Devlet Opera ve Balesi'nin müdürü olan, soprano halamın etkisi var mıydı, bilmiyorum hala. Neyse işte, sonuçta benden sadece dört yaş büyük biri; ilk başarısını tadıyordu ve yakınlarımdan; arkadaşlarımdan, başarısı tebrik edilen ilk kişiydi.
Çok özenmiştim, hatta kıskanmıştım. Gerçi ailem bizi eşit tutmaya çalıştığından ötürü onun üzerine düşerken, bana da aptal bir oyuncak almıştı. Kutlama yapmak için bir restorana gitmiştik, havuzbaşı bir yer. Aptal oyuncağımsa, kocaman bir cep telefonu şeklinde, plastik; içinde su olan ve suyun basıncını değiştirerek o minicik plastik akvaryumda; halkaları, çubukların içine sokmaya çalıştığın bir oyuncaktı. İki düğmeli. Hakikaten aptal bir şey...
Gel zaman git zaman, ablam büyüdü. Liseye başladı ancak halam beni de operaya götürüyordu. Halamda kalmayı çok severdim ve bilgisayar gibi, beyin öldürücü bir şey evimize girmemişti. Halamdayken sıkılmazdım bu yüzden. Gerek aldığı oyuncaklarla oynar, gerek rahmetli eniştemle kabak çekirdeği yer ve onun tüttürdüğü dumana, içtiği rakıya takılmadan televizyon izlerdim. Haftanın iki günü halamda kalırdım o zamanlar. Gelsin Power Ranger'lar, gitsin Action Man'ler... Ve arada operaya gidiş. Kantinde yenilen bedava tostlar, içilen portakal suları... Keyifliydi, halam işlerini hallederken bana kont muamelesi yapılırdı; onun mevkiinden ötürü. Bir de, beni yukarı çıkarırdı arada. Öğrencilerine bakar, hepsine ayrı ayrı aşık olurdum. Sonra öğrencileri dışarı çıkar; nemli, loş ve tozlu bir odada; sadece piyano ve piyano taburesi olan bir odada halamla oynardım.
Oynadığımız oyun, benim hep "Aferin." "Bravo!" aldığım bir oyundu. Önce bir notaya basardı, o notayı ağzımla yapardım. Ardından iki notaya sırayla basardı, iki notayı sırayla söylerdim. İki notaya aynı anda basardı ve ben iki notayı ayrı ayrı çıkarırdım ağzımla. Bu, beş notaya aynı anda basmasıyla ve beş notayı da teker teker ağzımla söylemem ile son buldu.
Piyanodan anlamazdım, ritm nedir bilmezdim, on yaşındaydım ve bu bravo egzersizleri; halamın aileme "Mahmut'un kulağı, ablasından daha güçlü. Ne olur haftasonları yarı zamanlı konservatuara gitsin." demesiyle son bulmuştu. Tabii sistem değişmişti. İlkokullar kesintisiz sekiz sene eğitime başlamıştı ve konservatuara, lisede girebilmek için daha ilkokuldan yarı zamanlı gidip gelmeye başlamak gerekiyordu. Sadece on yaşındaydım ama bazı enstrümanlara çok daha önce başlamam lazımdı. Hala yapabileceklerim vardı gerçi, veya başlayabileceklerim...
Olmadı, çünkü ailem; bir evin içinde iki müzisyenin yaşayamayacağını, bunu "hobi" olarak lisede yapabileceğimi söylediler. Ablam odasında arp çalarken, ben matematik çalışıyordum, fen ağır geliyordu, kitap okuyordum vs...
Hobi olarak yaptım lisede. Babamın bana aldığı tek enstrüman olan klasik gitar çalışarak, yalandan dolandan; lisenin müzik hocasıyla evde; klasik gitar eğitime başlayarak aslında müzikal yönden olabilecek her şeye son darbeyi vuruyordum. Çünkü 15 yaşında bir ergendim ve elektro gitar çalmak isterken; klasik gitarla başlıyordum; yıllar sonra.
Kaldı öyle; içimde ukte....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder