İmleç
yanıp sönerken ekranda, tüm bunların ne ara başladığını düşünüyorum. Bir iki
boş beleş ilişki yaşamıştım lisede, bir kadına aşık olmuştum ve elimde
"sıfır" ile dönmüştüm kendi içime. Sanırım bir de ilkokuldaki, elini
bile tutamadığım sevgililerim vardı, hesapta...
Onunla
tanışmamız garipti aslında. Üniversitenin ilk senesindeydim, hazırlık
sınıfındakilerle; yani bizim yurtta kalan elemanlarla takılırdım. Bense birinci
sınıftım çünkü mükemmel bir İngilizce'm vardı. Mükemmel olmasa da, hazırlık
geçmeme yetmişti diyelim.
Yurttan
(1500 kişilik erkek yurdu) elemanlarla, iki kızı kolumuza takmış; yollara vurulmuştuk.
Taksim'de içilen bir iki bira ve çok düzgün iki kızın yurtlarına bırakılması
ardından oturduğumuz boğaz manzaralı kız yurdu arkası... Tahir kusuyordu, zaten
sarhoş olacaktı, olmuştu da. Ahmet "Ne bok yemeye burada oturuyoruz?"
diye soran bir Hataylı'ydı. Bense sanırım ilk kez Efsun'la iletişime
geçebildiğim için mutluydum. Gelecekteki sevgilimi az önce yurduna bırakmıştık
çünkü.
Derken;
Ahmet'e; gevşek arkadaşları Tolga ve Cem'den bir telefon geldi.
-Baba
biz madenin partisindeyiz yeaaa, kopuyor burasıııı!
Yürüdük,
madene. Yaklaşık on beş dakikalık yoldu ancak makat razıydı; tıpkı kamışın
Bağdat'tan kalkmaya razı olması gibi...
Leş bir
ortam vardı. Zaten çok içmiştim, gözlerimi açamıyordum. Sadece on yedi
yaşındaydım. Evet yanımdaki çocuklar hazırlık okuyordu, ben üniversite
birdeydim ancak onlardan da bir yaş küçüktüm. Matematiği yapın... Ağzım leş
gibi bira kokarken, gidip bir bardak da şarap aldım. Kadeh değil bardak diyorum
çünkü şarap plastik bardaktaydı.
Mevzu
bahis gevşek arkadaşlar, kız arkadaşlarıyla beraberlerdi. Aralarından bir tanesi
koşarak dışarı çıktı. Kusmaya başladı fakültenin önüne. Rezil herif... Bir anda
üç saptan, kızlı erkekli on beş kişilik bir arkadaş grubuna evrilen hesapta
"ortamımıza" kaos hakim oldu o andan itibaren. Bir rezil kusarken,
öteki ağlıyordu. "Ben herkesin hayatını kötüye çekiyorum, lanet olsun
kendimden nefret ediyorum." diyordu. Bu kaotik ortamda bir de birilerini
teselli etmeye çalışan tipler olur hep; ama kadın, ama erkek. Hah işte onlar da
görev başındaydı.
Benimse
ne ortamım, ne de arkadaşlarım sikimdeydi. Zaten hesapta "ergen"
olması gereken bendim, yaşımdan ötürü; ancak ergen gibi davrananlar
arkadaşlarımdı ve ne halt ettikleri umrumda değildi adeta. Kaldırıma çöktüm,
bir sigara yaktım ve plastik bardaktaki şarabı kafama dikip kaldırıma uzandım. Az
önce zil zurna olup kız yurtlarının oraya kusan Tahir; tepeme dikildi.
-İyi
içtik ha...
-O kadar
da değil... (Sarhoştum ancak bunları hatırlayabilecek kadar da bilincim
yerindeydi.)
-Sen kaç
tane içtin?
-Üç
yetmişlik. (O zamanlar barlarda yetmişlik bira servis edilirdi, şimdi servis
ediliyor mu; bilmiyorum çünkü pek dışarı çıkmıyorum)
Velhasıl;
bizim dangalaklar kendilerini paralarken; Tahir'e kaç tane içtiğini dahi
sormadım. Sadece mal mal bizimkileri izliyordum. Sağımdan bir ses yükseldi...
-Bak,
sanırım üniversitede ilk senen; ve tamam sarhoş değilsin bir şey içmemişsin ama
yere yatma, hasta olacaksın.
Yerimden
doğruldum, bana bunu söyleyen kadının dibine kadar girdim ve "Tamam
anne." dedim. Etrafındakiler koptu... İşte o an gördüm Gizem'i. Kahkaha
atanlardan biriydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder