Kabul ediyorum, çok fazla "zirve" ve "dip" yaşadım bir senede, özellikle de duygusal yönden.
Kabul ediyorum, çok fazla "Tanrıcılık" oynadım, son 3 ayda, kurduğum bir internet radyosunun (http://roadhouse.caster.fm) gazına gelerek, çeşitli barlarda çalarak ve DJ olduğumu düşünerek.
Kabul ediyorum, çok fazla insanın hayatıma müdahale etmesine müsaade ettim.
Kabul ediyorum, çok fazla insanı yoktan yere kırdım; yoktan yere çok fazlasına "Güle güle o zaman." dedim.
Kabul ediyorum, çok fazla sınırlarımı aştım.
Kabul ediyorum, çok fazla içtim.
Kabul ediyorum, çok fazla söz verdim. Ancak bunların hiç birini tutamadım.
Ancak kabul etmiyorum, bunların hiç biri beni bir günahkardan daha kötü olmama sebebiyet veremez. Mersin'den İstanbul'a dönerken hissettiğim iki duygu vardı; 1) Heyecan 2) Korku. Çünkü 2006'da sıfırdan İstanbul'a gelen kendimi görüyordum aynaya baktığımda.
O kadar çok şeyi geride bırakmıştım ki...
Aylar boyunca çaldığım ve yeni çevremi edindiğimi düşündüğüm barın artık adının bile anılması hoşuma gitmiyordu. Umrumda bile değildi ve orada tanıştığım herkesi, Facebook'ta ayrı bir listeye almıştım. Liste? Chattte beni online göremeyenler ve paylaşımlarını görmediğim insanlar listesi. Bir nevi "kara liste"... Orada yaşadığım, yakın bir arkadaşımla, aramızdaki bir kadın yüzünden geçen sert muhabbet, restleşmeyi geride bırakmıştım. Özür dilemeyi başlangıçta düşünmüştüm; ancak artık umrumda bile değildi, ne o kadın ve onunla ilgili hislerim, ne de arkadaşımla ilgili düşüncelerim.
O defteri kapatmam başlı başına bir devrimdi zaten. Ancak heyecan da hissediyordum çünkü o bardan başka bir yere gitmemiştim (çaldığım mekanlar dışında) aylar boyunca ve İstanbul'da neler oluyor, kadınlar güzel mi, dışarıda eğleniyorlar mı; bilmiyordum ve görecektim.
Aşağıdaki iki yazıda bahsettiğim kadını siliyordum geldiğim gün. Bir yıl boyunca acısını içimde, yükünüyse omuzlarımda hissettiğim kadını yok ediyordum bir gecede, verdiği "9 aydır birlikte olduğum sevgilim" öznesi-nesnesiyle beraber...
Ailemden uzaklaşıyordum dönerken, çünkü onlar yoğundu. Ablam, kuzenim, hepsinin bambaşka dertleri vardı ve yoldayken onları aramak aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Yattığım ve sevişmekten başka bir şey paylaşmadığım kadınları siliyordum. Çünkü her zaman daha iyisi vardı ve onları uzak tutmak en iyisi olacaktı.
Sadece yakın arkadaşlarım veya bir nevi çetem kalıyordu etrafımda. Ne kadar düşersem düşeyim, ne kadar dibi görürsem göreyim yanımda olanlar. İsim isim yazmam onları, zaten kendilerini çok da iyi biliyorlar çünkü onlar benim "ailem". Yere attığım her öpücükte, hemen tepemde bitiverip elini uzatan insanlar. Beni kaldıranlar...
Sadece onları etrafıma alıp, baştan başlayacaktım. Bir hafta oldu, döndüğümden beri. Zayıflamıştım, yaz boyu... Önce markete gittim, meyve sebze dahil, sağlam bir beslenme programına yetecek kadar depoladım buzdolabımı. Ardından spora geri döndüm. Öküz gibi çalışıyorum spor salonunda. Sigarayı henüz bırakamadım ancak o da yakındır.
Çünkü ben geri dönmüştüm ve her şey yeni başlıyordu. Kuyruk acısı yoktu, takılıp kaldığım; kitlendiğim bir mekan ve orada tanıştığım arkadaşlarım yoktu, geri dönmeyecektim çünkü oyun beni bekliyordu.
Amacım bu sefer hayatı yenmek değil, hayatı kendi küçük orospum yapmaktı... Ve bir hafta içinde yaşadıklarıma bakıyorum da, hayat benim küçük orospum olmayı zaten istiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder