Google+ boş mideye iki duble viski: Beyin Kemirgenleri Bölüm: 38

23 Ağustos 2012 Perşembe

Beyin Kemirgenleri Bölüm: 38

Kusup kurtulsam olur mu? Olmuyor. Çünkü kustuktan sonra içmeye devam ettiğim de oldu, uykusuzluğa devam ettiğim de, titreyerek uyuduğum da... Ezeldendir alkole yatkın bir midem yok. Dolayısıyla son olmayacak bu, ilk olmayacağı gibi... Yazarken de böyleydi bu, sevişirken de, serserilik yaparken de, düzgün bir ilişkiye başlayıp kendimi kandırdığımda da, hiç bir şeyin sonu olmaz. Bu yüzden ilkler özeldir. Bizse kendimizi kandırırız hayattayken sonlandırdığımıza dair.
Kişisel bazda devam edersem nefret veya kinin de sonu gelmiyor bende galiba.
----------------------------------------------------
-Ne yaptın ne yaptın?!
(Duymamıştı, tekrarlayıp üstüne basa basa anlatmam için sormuyordu... Taksim'de metroya yürüyorduk basit bir akşam ertesinde)
-Ürolojiye gittim. Bir şikayetim olmadığını ancak ne olur ne olmaz diye test yaptırmak istediğimi söyledim. Adam da aval aval bana baktı... Bakteriyel olabilir mi dedim. O da "Bakteriyel olsa akıntın veya kaşıntın olur." şeklinde salakça bir sebeple geçiştirdi.
-Ee?
-Serum testi yapın o zaman dedim ben de. Kan testi yaptırdım yani Hepatit, HIV falan sorgulamak adına. Temiz çıktım.
-Hayırlısı be gülüm.
-Oğlum sanırım temiz çıkmasam kadınlarla birlikte olmaya devam ederdim. Korunmalı ya da korunmasız.
-Oha, neden?
-İnsanlardan nefret ediyorum?
-Ben kendimi misantrof sanırdım; sen daha fenaymışsın lan! Öldürecek misin hepsini?
-Bilmem. Geliyorlar bazen işte bazı bazı...

Alkolün gazıyla söylediğim bir çift laftı. Acaba alkol gerçekten bilinçaltımızı mı yansıtır; yoksa amacım o an arkadaşımı rahatsız etmek miydi; hatırlayamıyorum. Zaten biraz bira, biraz şarap önce değil; bayağı bir takım bira önceydi.
Ama düşünüyorum da, oraya giderken karşılaştığım dünyalar tatlısı mendilci bir kızın elini şişeye doldurduğu suyla yıkamasını, sırf tepkisini merak ettiğim için "Bu kadar para var üstümde"(Örneğin bir iki lira eksik) dediğim taksicinin "Canın sağolsun." cevabını aldığımda, yaşlandığı için oturarak namaz kılan; beyinsiz evlatları yüzünden kendi işini halletmeye çalışan ihtiyarları gördüğümde, ailemi veya arkadaşlarımı düşündüğümde (o küçücük çevreyi yani) insanların o kadar da kötü olmadığını; nefretin gereksizliğini sorguluyorum kendi içimde. Sonra diyorum ki; "İstisnalar kaideyi bozmaz."

Bir gün, bir soru gelmişti ve bayağı başarılıydı.
-Madem sevmiyorsun, neden o kadar aptal kadınla diyaloğa giriyorsun? Veya tanımadığın heriflerle barda otururken muhabbet ediyorsun? Sevmiyorsan neden barlara gidiyorsun, onları görmek için değil mi?
Cevaplamıştım...
-Erkekler bana içki ısmarlamak için, kadınlar ise peynirli whopperıma üflemek için varlar diye.
Muhtemelen benden beklediği cevap: "Her insandan öğreneceğin bir şeyler vardır." idi. Ancak o cevap gelmeyince sessizlik kapladı ortamı.
Özendiğim ve idol tuttuğum üç büyük yabancı yazardan biri(diğer ikisi Palahniuk ve Fante'dir) olan Bukowski'nin harika bir lafı var ki durumun özeti...
"İnsanlardan nefret etmiyorum. Sadece onlar etrafta değilken kendimi daha iyi hissediyorum."





Hiç yorum yok: