Google+ boş mideye iki duble viski: Olsun

3 Ağustos 2012 Cuma

Olsun

Bir süredir takıldığım ve sanırım sevgili kıvamına girdiğim bir kadın vardı. Eski postlarda ayrıntıları bulabilirsiniz muhtemelen. Ayrıntılar çok gerekli olmadığı için araştırmakla uğraşamadım.
Alkollü olduğum bir gece, ilk tepki doğuracak mesajı attım. "Benim hala mutsuz olduğumu, sadece senin yanında sakinleşebildiğimi ve Meltem'i unutamadığımı biliyorsun değil mi?" Cevapladı, mutlu olmamı istediğini söyleyerek... Şaşırdım, çünkü tam bir sene önce biten ve hala sızlayan bir ilişkinin sancısını çekmeme pozitif yaklaşmıştı ve mental olarak aldatıyor sayılırdım.
Açık kartlar her zaman kazandırmaz. Mutsuzluğumun veya güvensiz hissetmemin tek sebebi Meltem değildi elbette, büyük rol oynuyordu ruh halimde. Bir gün dayanamadım, o kadına; Meltem'i ve diğer sebepleri ayrıntılarıyla anlattım. Ayrıntılar derken, "ne zaman ayrıldınız?", "ne kadar süre çıktınız?" cinsi ayrıntılarla beraber, kendi kişisel yorumlarımı da... Eh, patlayacaktır bir yerde, çünkü patlaması gerekir. Patlamıştı da... O an cevap veremeyeceğim, ağır bir soru sordu:
"Geri dönmeyecek bir kadının ve zamanla unutacağın bir acının yüzünden, insanları kendinden uzaklaştırmaya ne kadar devam edeceksin?"
O an kilide girmemin en büyük sebebi, ayrılık çanlarının çalıyor olmasıydı. Hiç bir şey hissetmedim. "Kendine iyi bak." dediğindeyse düşünüyordum, haklı mıydı? Yoksa yalnızlığı fazla mı benimsemiş, karakterimin bir parçası haline getirmiştim... Veya bu denli açıksözlülük ve dürüstlük aslında zararlı mıydı... Sorular kafamı kurcalamaya başladığı anda anneme aşağı ineceğimi söyledim, "Çok sigara içiyorsun." cevabınaysa karşılık olarak "Sigaram bitti, hava sıcak, daralıyorum, daraldım." dedim, geçiştirdim. Bir bira alırsın, sitenin en ücra köşesine geçersin ve biradan bir yudum, sigaradan bir nefes alarak o şarkıyı dinlersin, "As Sure As The Sun" ki odaklanırsın o mısraya bir kez daha;
"You've taken away, much more than you gave."
Ben hep bu hapishanede mi kalacağım diye kara kara düşünürken, aptalladım bir anda. Son yudumu alırkense aklıma çarpılan basit bir gerçekti..."O" varken her şey güzeldi, evet; ancak onun yokluğunu veya onun özlemini de, bir sene boyunca birlikte olduğum herhangi bir kadına, bir sene boyunca yaşadığım iki -basit- ilişkiye de tercih ederdim. Bırak dağınık kalsından öte bir şey bu, birinin sende bıraktığı yarayı veya kuyruk acısını kabullenmek ve önünü görmek istememek. Dedim ya, yalnızlık benimsenmiş çoktan, onun dışında kimseyi de benimseyememem bundandır. Ya yalnızlık, ya da Meltem. Ya dağılıp gitmeye devam ederim duygusal yönden, ya da onunla tekrar birlikte olabilmek adına elimden geleni ardıma koymam, yine mailler atarım; üzülürüm, beklerim, tekrar başlamak için zorlarım onu, belki bir anda "Suç Duyurusu" lafları gelir ve o anda da kalbime gömerim.
Aylar önce hala blogumu okuduğunu iddia ediyordu, eğer okuyorsa da diyebileceğim sadece bir çift laf var "o"na. (Okumuyorsan da, kendi kendime zırvalarım, aylardır yaptığım gibi belki de.)
"Ne değiştim diyebilirim, ne duruldum. Ben hep seni özledim, sadece seni istedim ve sikindirik yerlerde, farklı farklı kadınlarla seni unutmayı denedim. Bir çok vücut, bir çok ağız, bir çok vajina geçti gitti hayatımdan; keza fazlasıyla bira, rakı, viski geçti gırtlağımdan; sigara dumanına tekrar boğuldum, ama ne yaptıysam hep anlamsız olduğunu düşündüm. Ta ki şimdiye kadar, çünkü o ağır soruyu soran kadına vereceğim cevap aslında bende değil, saçma ve beğenilmeyen bir Hollywood filminin, Sin City'nin 'Marv' karakterinin ağzından dökülmüştü zaten..."
 "Worth Dying For, Worth Killing For, Worth Going to Hell For"
Seni sadece düşünebilmek için önüme çıkan kadınları da, dünyaları da, ailemi de, arkadaşlarımı da uzaklaştırabilirim, ve uzaklaştırıyorum belki de... Çünkü mutsuzluğun sebebiyken bile vazgeçilmeyecek bir uyuşturucu olarak kalacaksın. Ne yazık ki artık bunu karşıma çıkan insanların uygun olmadığıyla açıklayamıyorum ki hayatıma giren her kadının öyle ya da böyle bir yeri oldu ve hepsinden hala belirli bir düzeyde saygıyla bahsederim. Ama işte, "Eyvallah" demek zor geldi bir sene boyunca, zor gelmeye de devam edecek belki. "Olsun" mutsuzluğumun da sebebi sen ol, bir zamanlar en büyük mutluluğumun sebebi olduğun gibi.
edit: "olsun" derken kastettiğim kesinlikle ve kesinlikle "pilli bebek" grubunun "olsun" parçasıdır.

Hiç yorum yok: