Konuşmak istediğim bir çok şey oldu hayatım boyunca. Ama erteledim hep. Yazarken ise böyle değildim. Zaten konuşurken söyleyemediklerimi yazarak içimden atıyor olmam bir yana, konuşurken yaptığım ertelemenin intikamını aldım her yazıda, her beyin kemirgeninde... Bu yüzden de bu seri her bölümü bir konu üzerine kurulmuş aptal bir drama dizisi olmadı. Ki olmasın...
Girizgahtan anladığınız üzere bu sefer de bir çok aptal konuya gireceğim, kitap okumaya üşendiği biçin bir sayfalık blog yazıları takip eden sizler de kendinizi okur yazar sanacaksınız.
İlk konu... Bir kitap okuduğumda veya film-dizi izlediğimde kendimden bir şeyler bulabildiğim bir karakter gördüğüm anda özdeşleşiyor ve etkisinde kalıyorum. O etkiyi genellikle üzerimden atamıyorum. Sanırım bu yüzden hayatım boyunca gördüğüm bir çok "şey"in kombinasyonu olabildim sadece ve özgün olamadım. Sizin rol modelleriniz vardı, babanız gibi, ağabeyiniz gibi, benimse anti kahramanlarım... Bu belki de hayatımda yaptığım en içten itiraf olacak lakin o kahramanlarla büyümekle kalmadım, hala aynı anti kahramanlar karakterimi şekillendiriyor. Ne yazık ki...
İki... Hayatında neyden asla kurtulamadın diye sorusa aklıma gelecek ilk cevap "anadolu çocuğu olmaktan..." Yani erkek kavramının içini doldurmaktan, maço kelimesinin karşılığı olmaktan. Trickster, yazar, dj, çapkın veya pick up artist... Her biri rol oynadı bende ancak değişmeyen tek bir durum vardı; "erkek" olmak. Geniş olduğum söylenebilir özellikle de sadece yattığım ve duygu beslemediğim kadınlar konusunda... Ancak belli başlı durumlarda ise tutamıyorum kendimi. Değer verdiğim bir kadının göz göre göre hata yaptığını, aldatıldığını ama "devam ettiğini" görünce mesela... "Ya ama öyle değil işte, yaşamadan bilemezsin..." Yaşamayayım, bilmeyeyim ancak hatalısın ve bu sabit. Seni korumak için elimden geleni yapıyorum sense sonunda ağlayacağını kestiremiyorsun. Belki de bu kavgalarım sebebiyle çok kadın arkadaşım yoktur, çoğu kadın arkadaşımla yatmamdan ziyade...
Üç... Ev arkadaşı arayışlarım sürüyor. Ancak en ideal adaya bile evet demek içimden gelmiyor. Hep yalnızdım. Ailemin yanında yaşarken bir an önce odama çekilirdim. Üniversite yurt hayatım bir çift kulaklıkla, ev hayatım ise odamda geçti hep. Yaklaşık üç aydır yalnız yaşıyorum ve "ev" bazında hayatımın en güzel zamanları sanki bunlar. Kısacası, alıştım işte... Hem de fazlasıyla... Ancak ekonomik olarak başka bir çıkış yolum yok. Kendinize yetebildiğinizi fark ettiğinizde arkadaşlarınızla aşağıda top oynamak yerine vaktinizi evinizde bilgisayar başında geçirirsiniz ya; böyle bir durum işte...
2010'da başladığım, yaklaşık elli sayfa yazdığım ve bilgisayarımın sabit diskinin yanması sebebiyle bıraktığım bir roman vardı. Kurgu, toplam sayfa sayısı, karakterler gibi ayrıntılar aklımdaydı ancak keyfim kaçmıştı ve bırakmıştım. "Biri" sayesinde yeniden başlama kararı aldım, tamamen bambaşka bir konuda roman yazmaya. Bu sefer yedekleyerek yazarım... O "biri" dediğim arkadaşa da buradan teşekkürler, yazmak konusunda dört günde tekrar şevklendirebildiği için beni...
m
14.08.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder