Google+ boş mideye iki duble viski: Beyin Kemirgenleri Bölüm: 33

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Beyin Kemirgenleri Bölüm: 33

Şikayet etmek, sakız çiğnemekten bile daha kolay. Gerçekten... Bir laf duymuştum yakın zamanda "Dertler sik gibidir, en büyüğü benimki sanırsın." Komik, ancak gerçeklik payı da fazlasıyla var.
Çok fazla şikayet ediyorsun hayatından. Dertlerin var ancak dünyada daha büyük dert yok mu? Tabii ki var. Evine ekmek götüremeyen baba var, başlık parasıyla evlendirilen on dört yaşındaki kız var, şehit yakını olan var; var oğlu var...
Şimdi düz mantıkla, "En büyük derdiniz, yaşadığınız dert olsun be..." diyecek değilim. Tabii ki herkesin değer yargıları var, herkesin bireysel sıkıntıları var ve herkesin pireyi deve yapma durumları var.
Ancak her derdinde "şikayet eden" adam kadar nefret ettiğim bir şey yok dünyada. Gerçekten... Hatta bunu bir de Facebook'ta uzun uzun iletiler paylaşarak yapıyorlar ya, ayrı fitil oluyorum. Peki sen nesin diye soracaksın değil mi, ben başıma gelenleri yazıyorum; şikayet etmiyorum ve "eğip başımı usul usul yürüyorum." (Masumiyet, Haluk Bilginer)
Büyük bir şirkette çalışmaya başlar, beyaz yakalı olursun; stresten şikayet edersin. Küçük şirkette yüksek mevkiden çalışmaya başlarsın, şirketin kurumsal olmamasından şikayet edersin.
Araba alır, arabanın klimasının ve teybinin yokuş yukarı giderken birlikte çalışamamasından şikayet edersin.
Tatile gider, otelde Rus kız olmamasından şikayet edersin.
Yeni eve taşınır, evin saten boya olmamasından şikayet edersin.
İstediğin okulda yüksek lisansa başlar, yaptığın veya yapacağı belge işleri, getir götür başlangıçlarından şikayet edersin.
Erasmus'la yurtdışına gider, aileni göremediğinden şikayet edersin.
Yurtdışında çalışmaya başlar, yurtdışında Türk yemeği yiyemediğinden şikayet edersin.
Ağlarsın, her zaman, susmadan... Ve asla bilmezsin ki şikayet ettiklerin, aslında senin verdiğin kararın sonuçlarıdır. Dertlenirsin, ancak kendi kararların yüzünden dertlenirsin ve bu yüzden işte senin sikindirik birincil dünya dertlerine değil, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde gördüklerime, bir kadının içine giremeden daha on sekiz yaşında yaka paça doğuya gönderilen askerlere, unutulup gidilen, sokakta yaşayan anne babalara, sevdiği kadını, istenen başlık parasını denkleştirecek gücü veya diploma sahibi olmadığı  için öpemeyen adamlara üzülürüm ben.
Defolun gidin, cidden. İnsani yönüm fazlasıyla az zaten, o azıcık insancıl yanımı da sizin ağız kokunuzu, pişmanlıklarınızı ve boş dertlerinizi dinleyerek köreltmeyeyim.

Hiç yorum yok: