İstanbul'a iner inmez eve geçtim. Aklımda, Mersin tatilinde başladığım bir işi bitirmek vardı. Mersin'de yazdığım her şeyden kurtulmak...
Şimdiye kadar ne geçmişimden, ne kökenimden, ne de memleketimden asla utanmadım. Daha önce yazdıklarıma da güler geçerim. Ancak Mersin'den de asla kopamıyordum. Zaman zaman, İstanbul'a getirdiğim eski yazılara, yaptığım eski çizimlere bakarak duygulanır; aptallığıma güler ancak Mersin'i de fazlasıyla özlerdim. Telefona sarılıp annemi aramak ise sadece alkollü olduğum zamanlarda aklıma gelirdi.
Mersin'e döndüğüm gün Lombak dergilerimi buldum. Sadece on, on beş sayı... Diğerlerini belki yatağın altında bulurum diye düşünerek yatağın altını açtım. Sonuçta bugün dilendiğiniz çoğu yazarın ve çizerin ortak noktasıydı Lombak bir zamanlar. Uğur Gürsoy, Yiğit Özgür, Umut Sarıkaya, Sadece Kaan, Kenan Yarar vs... Yatağın altını karıştırırken anı kutumu, bloknotumu ve eski günlüğümü buldum. Anı kutusundan aldığım ilk konser davetiyelerimiz(yani on beş yaşında sahneye çıktığım ilk konserin davetiyeleri) ve eski güneş gözlüğümdü. Kaldırıp geri yerine koydum kutuyu. Günlük ve bloknotu ise yakmayı planlıyordum, ancak evde uğraşabileceğim bir iş değildi. Dışarı çıkmaya da niyetli değildim. Teker teker kopardım yaprakları, yırttım, yırttıkça huzurlu hissettim ve bitirdim.
İstanbul'a dönünce ilk iş, buraya zamanında getirmiş olduğum yazıları bulmak ve üzerlerinde sigara söndürmekti. Geçmişe bağlılık, geçmişe duyulan özlem güzeldir ancak geçmişte yaşadıkça kendimi bitiriyordum.
Şimdiyse, baştan başlıyorum. Sıfırdan ve Mersin'i ardımda bırakarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder