Google+ boş mideye iki duble viski: Gün boyu gülmeme sebep olan 2003 Anıları. Kısa, kısa...

27 Eylül 2011 Salı

Gün boyu gülmeme sebep olan 2003 Anıları. Kısa, kısa...

Bugün aklıma 10 sene öncesi geldi. Kendi kendime gülmeye başladım yine... Kısa kısa geçeceğim.

Küçüktük, ben ve ruh hastası kuzenim (iyice ufakken ben, boğazımı sıkarak Galatasaraylı yapmıştı beni, gerçi iyi ki de yapmış.) boktan bir yaz geçiriyorduk. Ben lisenin hazırlık atlama sınavına çalışıyorum, o da üniversitenin. Bildiğin LGS, ÖSS bitmiş; İngilizce kasıyoruz. Başarılı öğrenciler olmadık hiç bir zaman. Ancak başımızda başarılı bir İngilizce öğretmeni vardı, annem... Kök söktürüyordu o yaz...
*Ben, annem, babam, kuzenim ve kuzenimle aynı taraftan olmayan babaannem aynı evde kalıyorduk. Babaannemin gözleri iyi görmezdi. Arada rolleri değişirdik. O, Mahmut olurdu; ben, Gökberk... Birinde dayanamayıp,
-Mahmut al lan bu kadını başımdan!
diye bağırıvermişti.
*Aynı babaanne, "Gökben sırtımı bir kaşı." diyerek Gökberk'e sırt kaşıttırma işkencesini de öğretmişti. Yazık, Gökberk de sıcağın ortasında; ders çalışmamak için babaannemin sırtını kaşırdı. Ha bir de evet, babaannem Gökberk'in adını da Gökben sanıyordu.
*Elimizin altında rezil bir bilgisayar vardı. Sitenin "terbiyesiz" çocuklarından aldığım erotik cdleri ansiklopedilerin arasına saklamıştım. Gökberk'e de göstermiştim tabi saklamadan önce... Ardından Başar'la bilgisayardan South Park: Bigger, Longer, Uncut izlediğimiz bir gün, odaya girip; "Siktiredin oğlum onları, bunları izleyin." diyerek dalga geçercesine cdleri yüzümüze fırlatmıştı. Bayağı gülmüştük utançla karışık. Ehe.
*Ders çalışmıyorduk. Annemin verdiği alıştırmaları yapmamak için çeşitli uğraşlar, bahaneler edinirdik. Bir gün annem Gökberk'i okula götürdü. Gökberk daha öğlen olmadan geri döndü tabii....
-İbne bir de kendi tarafına çeviriyor vantilatörü!
derken o, ibneden kastettiğinin; annemin, Gökberk'i oturttuğu ofisteki öğretim görevlisi olduğunu anladım. Boktan bir yaz geçirmeye devam ediyorduk.
*Ve Nirvana... Evde temizlik var. Hala temizliğimizi yapan Elif teyze, ben ve Gökberk odadayız. Elif teyze kapıyı içeriden kapattı. Kapının kolunun içeriden oynamadığını bilen bizler, şok geçiriyorduk; çünkü evde başka kimse yoktu. Elif teyzeyi gaza getirdi Gökberk. Ben de yardım ettim tabi bu gazlama işine... Ve Elif teyze, soğukkanlı bir tavırla; benim odanın dışarıya bakan camından, yatak odasına geçiş yaptı. 8. katta oturuyorduk... O zamandan beri Elif Teyze gözümde bir kahramandır.
*Aynı Nirvana'yı ikinci kez tatmamız uzun sürmedi tabii... Rüzgar sağolsun, bilgisayardaki boktan oyuna dalmış bizleri geçip; kapının çarpmasına sebep olmuştu. Bu sefer Gökberk'le ben vardık sadece. Gökberk'in kardeşi, diğer kuzenim Gözde'yi arayıp, "Kurtar bizi buralardan." dedi Gökberk. Mübalağasız. Kızcağız koptu geldi çarşıdan. Evin kapısını açarken Gökberk kahkahalar atarak söylemeye başladı:
-And they say that a hero can save us, I'm not gonna stand here and wait. (Nickelback - Hero)
*Benim okulum başladı. Gökberk'inki ise bir hafta sonra başlayacaktı. Bizim evde çalışıyordu hesapta... Can sıkıntısını çok net anlayabiliyordum. Babaannem ve Gökberk, annem ve babam çalıştığı için sabahtan akşama evdelerdi. Gökberk de babaanneyi kandırırım düşüncesiyle sabahtan akşama televizyon izlerdi. Bir gün annem eve geldiğinde, babaannem sitemin kralını yapmıştı anneme.
-Hiç ders çalışmadı bu çocuk, sabahtan akşamaaaaaa televizyona baktı! (Babaannemin lügatında izlemek yoktu, bakmak vardı)

dipnot: Toprağın da, sevenin kadar bol olsun babaanne.

Hiç yorum yok: