Google+ boş mideye iki duble viski: Staj Günlükleri

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Staj Günlükleri

Evet, yine buradayım. Yazmaya fırsat bulabileceğim aklımın ucundan geçmezdi bu aralar. Aslında fırsat bulduğum da söylenemez, masamın üzerinde bira şişelerinden cips ambalajlarına, sakız kutularından post itlere, "kabin" etiketlerine, zilyon çeşit çöp var. Toplar mıyım? Haftasonu gelmeden asla...

Daha önce de bahsettiğim Siemens stajına sonunda başlamış bulunuyorum. Bu stajı yapıyorsam, müptelası olduğumdan değil, öncelikle bunun bilinmesini isterim. Zaten beni az çok tanıyan biriyseniz, bu kararı almamda benim dışımda gelişen olayların etkisi olduğunu da anlarsınız. Gebze'ye gidip geliyorum ve her sabah altıda uyanmak zorundayım. Akşam yedi buçukta evde oluyorum ve inanın bana, bunların hiç biri dert değil. Birilerinin müdahaleleriyle daha önce de staj ayarlamış olduğumdan bu şartlara alışkınım. Ve tesiste geçirdiğim üç günün sonunda da beklentilerimin fazlasıyla karşılanmış olduğunu söyleyebilirim.

Çünkü oraya giderken tek bir dileğim vardı. Bana masabaşı bir iş verilmemesi...Teknisyen ve teknikerler, yani üretimin içinde olmaktan hoşlanmayan, tasarım ve hesap kısmına odaklanan "beyaz yakalılar"dan ziyade, "mavi yakalılar" sosyalist, komünist veya herhangi bir sol-ist olmamama rağmen(evet, izmlerin hepsine karşıyım, yaşasın nihilizm. aaa?) olmamama rağmen, bana hep daha sempatik gelmiştir. Bu adamların içinde de kendi işini sana yıkmaya çalışan, seni ayak işlerine gönderen kötü niyetli takım mevcuttur ancak bu adamlar saftır. Enayi bazında değil, "insanlık" bazında... Ofiste mobbingle kafayı bozmaz, Esra Hanım'ın eteğinin altına girmek üzere olan Taner Bey'i kahve molasının gündem maddesi yapmaz, önündeki işi bitirmek yerine mesai saatlerinde milliyet.com'a refresh basarak vakit geçirmez. Şikayet eder ya da etmez lakin işini layıkıyla yapmaya çalışır. Ha bazıları işini ağırdan alır sanayi/enerji sektöründe; sırf fazla mesaiye kalabilmek için de, sonuçta hizmetini eksiksiz yerine getirmeye çalışır.

Tamamen karşıt görüşte olursun, veya farklı takımı tutarsın, yapacağı en uç eylem; sana takılarak gülümsemek olur. Stajyer olduğunu duyarsa ve senin de götü kalkık bir mühendis çakması olmadığını anlarsa sana bildiği her şeyi öğretir.

İşte bu yüzden stajın sırasında yazarak şirketi kurtardığını sandığın MS Word dosyası, boş çekmeceli stajyer masası ve beraberinde gelen çakma masabaşı işi (Ercan Dağlı'ya saygılarla) senin, işçilerle çay içmek benim; anladın mı aşağılık kariyerist? Şimdi ofisindeki mühendise yaranmaya çalışmadan önce dediklerimi bir düşün...

Öte yandan teknisyen ve teknikerler dışında bir sebebi daha vardı atölyede çalışmak istememin: sosyal medya. Evet, şu anda browserımın herhangi bir sekmesinde Facebook veya Twitter açık değil çünkü o "bilgiye ulaşmanın kolaylığı" az önce başımı ağrıtmaya başladı. Daha önce teknolojiyle içiçe ya da değil, defalarca yazdım hayatlarımızın bilgisayar, cep telefonu gibi "kitleselden bozma bireysel, bireyselden ileriye kitlesel; hatta "kitlesek?" iletişim araçlarıyla darmadağın olduğunu... Şunu farkettim dün. Hatta dün gece. Eve gelmiştim akşam yedi buçukta. Dokuzda arkadaşımın evindeydim. Evet, sözleşmiştik. Buluştuk, muhabbet ettik, eğlendik. Saat on ikide eve döndüm, girdim yatağa ve mutlu uyudum. Akabinde de mutlu uyandım, servisteki şekerlemelerle de "şeker" gibi bir gün geçirdim.

Böylesi, -en azından benim için- çok daha iyi. Staj günlüklerinin sonunda değiliz kesinlikle. En azından bir ikinci bölümü olacak bu işin, Malzeme Deposu'ndaki "Deli Dayı"yı, bu sıcakta blazer ceket giyen; tipiyle komik ama bir o kadar da iyi niyetli stajyeri ve lakabı "Oruç" olan gencoyu, "Boş durmayın gençler, çay için." diyerek üzerimizdeki tüm gerginliği alan çay ocağı kralını anlatacağım elbette uzun uzun. Ama bu gecelik bu kadar.

Hiç yorum yok: