resmen kalemde golü görerek girdim yeni yıla. saat 5.30 suları...
ama bile bile yedim. hatır şikesi gibi yani.
-sevgilin var, biliyorum. uzakta yaşıyorsun, biliyorum. uzakta yaşamasan da, yakında ben gideceğim, biliyorum. benden yaş olarak büyüksün, onu da biliyorum.
-peki neden sayıyorsun bunları?
-senden bir şey isteyeceğim, veya, ıı boşver. benden nefret edersin.
-söyle.
-bir öpücük. dudaktan.
kocaman gözleriyle şaşkınlığını anlatarak suratıma baktı.
-tamam, istemedim say.
-saçmalıyorsun çünkü!
-peki french kiss olmasa da olur. sadece dudaktan, masum bir öpücük!
-hayır.
kulağına eğildim.
-peki.
dediğim anda döndü ve minik minik öptü. sonra dudağını dudağımdan ayırdı.
-bu hiç bir yere gitmeyecek biliyorsun değil mi? yani devamı yok, devamı olursa kendimi kötü hissederim.
-olmayacak, ben de devamını istemiyorum zaten.
kalktık, evlere dağılmak üzere. taksiden, kendi evimin önünde inmeden hemen önce:
-gelmek üzereyiz.
dedim ve bir kez daha öptüm. uzun zaman önce kurduğum bir cümle vardı:
"imkansızı oynamak güzeldir, her yaşta..."
ben yine imkansızı oynuyordum, acı çekmekten; duygusal olarak acı çekmekten mutlu olan bir mazoşisttim çünkü. şimdiyse oturmuş, o anı kafamda tekrar tekrar oynatarak yazıyorum. arka planda, bira.fm açık. lamb'den heaven çalıyor ve içimden tekrarlıyorum:
"this could be, heaven now; here i own."
1 yorum:
O zaman; ' yalnızlık ömür boyu'.
Yorum Gönder