Ondan önceydi muhtemelen. Hatta onun bana oynadığı başarılı blöften -"İstediğinle yatabilirsin ama bunu bana söyleme, hatta bana ima etme"- bile önceydi. Bir sabah "Beşyüzevler" isminde bir semtte uyanmıştım. Uyanmıştım ama neden oradaydım, gece neler olmuştu hatırlamıyorum. Sadece çok fazla rakı içtiğimi hatırlıyorum. Çünkü rakıyı çok seviyordu. Sonradan kilo alanlardandı. Kilo almadan önceki halinin fotoğraflarını bana gönderirdi. Kilo almadan önceki hali gerçekten güzeldi, veya fotoğraflardı amaçsız olan. İçmiştik, içerken tartışmıştık. Uyandığımda tanımadığım bir yerdeydim. Vınlamaya çalışıyordum çünkü o da etrafta değildi. Tek yapmam gereken kapıyı çekip çıkmak, biraz uzaklaştıktan sonra esnafa metro/metrobüs durağını sormaktı. Yaptım, onun "Hani kahvaltı edecektik?" sorularına rağmen. Nasıl kaçtığımı hatırlamıyorum... Ancak hala kuyruk acısı hissettiren kadınımla ilişkiye başladığım ilk gecenin sonunda telefonum çalıyordu, açtığımdaysa "Neredesin, seni Facebook'tan sildim ama görüşelim mi? Ben Taksim'deyim." diyordu. Öyle bir şeyin olamayacağını söyleyerek yüzüne kapatmıştım. Büşra'ydı adı ve cinsel ilişkiye girerken canı yanardı. İlginçti.
O, daha doğrusu sanırım hayatımdaki tek gerçek "o", doğumgünümü bir ay önden kutlamıştı. Belki de bir hafta, hatırlayamıyorum. Velhasıl, doğumgünümü de "o"nunla geçirmemiştim. Saçma sapan bir kadınla geçirecek kadar aptaldım, çünkü o blöfü gerçek sanacak kadar aptaldım. Sonradan kilo aldığını iddia eden, yüzü harika bir kadındı. Bir iki kart numarası, Beatles Cafe'de geçirilen saatler ve karaciğeri yoran ilaçla alınan alkol bünyedeydi. Bir, iki, üç ve evdeydik. Sarkık göğüslerinin arasında gidip geliyordum amaçsızca. Sonuç olarak gerçekten güzel olan yüzüne boşalmıştım. İkinci görüşmeyi ise yapmamıştık. Sebebi ben değildim, görüşmek istemiştim ancak görüşeceğimiz gün gönderdiğim mesajlara ya da yaptığım aramalara cevap vermemişti. Bir fahişe olduğunu aklımdan geçirip, sadece aklımdan değil, dünyamdan silmiştim. İsmini hatırlamıyorum, ancak kötüydü ve sanırım regl olduğu için sınırlanmıştık. Sınırın sonuysa alezimdeki kan iziydi. O iz oraya nasıl bulaştı bilemiyorum. Hala bilemiyorum... Bazen pantolonları bacaklarındayken seks yapar insanlar.
Nisan gerçekten beklediğim bir kadındı. Hayatımın meyhanelerde geçen döneminde aylarca konuştuktan sonra İstanbul'a gelişini beklediklerimden... Gelmişti, önümdeydi. Bense akşam Nisan'la buluşmadan hemen önce "o"nunlaydım. O bir iki bira içmişti, ben bir limonata... (İlaç etkisi altındaydım ve içmememi tembihliyordu.) Zaten limonatanın fotoğrafını çekip Facebook'a koymam işin espritüel yanıydı. Özlediğimle birlikte fotoğrafım olmadı asla. Sadece limonata fotoğrafında masaya koyduğu ellere bakarak saatler geçirdim bir, bir buçuk senedir. Barda limonata içecek kadar düştüğümü görüp kendime küfrediyordum. Sivilcelerimden kurtulmak adına bu salak ilacı kullandığım için kendime küfrediyordum. Velhasıl, Nisan'la buluşmadan önce kendisine bir arkadaşımla görüşeceğimi söyledim. Akşamı yarıda kestik, o evine gitti; bense Nisan'la buluşmaya... Nisan mı? Hayatımdaki en boktan tecrübeydi. Muhabbeti vasattı ancak bir şeyleri kaybettiğimi düşünmeme sebep olan ilk kişiydi. Çünkü, boşluktaydım onunla birlikte olduktan sonra. Tavana bakıyordum. Uyandığımda gideceğimiz yerlere doğru yola çıkıyorduk. Ben, evimde kalamayacağına dair bir yalan uydurmuştum ki uydurduğum yalan muhtemelen babaannemin hasta oluşuydu. Babaannem 6 ay önce ölmüştü halbuki... Nisan, arkadaşının evine gitmek zorundaydı. Kapımdaki notu gördüm. Uzun zamandır beklediğim Super System(Texas Poker ile alakalı bir şaheserdir ki Rounders isimli filmde de adı çok fazla geçer) kargodaydı ve kargo şirketi beni bulamadığı için not bırakmıştı. Dağıldık. Olaysız...
Bir ara okulumdan bir kadın çıkıverdi ortaya. Namuslu görünenlerdendi, bakire olduğunu iddia edenlerden. Hayır, birlikte olmadık fiziksel olarak ancak o denli birlikteydik ki, bakire olsa da olmasa da bazı cevizleri kırmış olduğunu anlıyordum. Sıradan, standart bir kadındı... Bana masaj yaparak başlayıp, işini ilginç bitirmişti. Ve evet, ilk görüşmeyi evimde yapmıştık. Bomboştu, amaçsız bir ilişkiydi ve sadece bir buçuk saat sürmüştü. Keyif alıyordu beni kıvranırken görmekten.
Galatasaray maçından önce buluştuğum bir kadın vardı. Bursa'lı. İsmi Sena olabilir. Maç sanırım Liverpool ileydi. Hazırlık maçı tarzı... Evde linkten izleriz diyerekten buluşmuştum. Beşiktaş motor iskelesinden aldım onu. Bir iki çay çorba içtik. Muhabbet, çay ve tavla sırasında zarları sallarken sallanan göğüsleri. Bu kadar çok kadınla yakın temasa geçmek, yanlış değildi o zamanlar aklımdaki etik denklemine göre. Çünkü eski sevgilim söylemişti istediğim kadınla birlikte olabileceğimi... Blöf de olsa... Kafamı duvarlara vurmuyordum bu bokları yediğim için. Ancak kendimle de gurur duymuyordum. Hiç bir derinliği olmayan, saçma sapan ilişkiler içindeydim. Aldatmak mevzu bahis olduğunda körü körüne karşı çıkan ben, "Nasılsa sevgilim izin veriyor yeaaa" diyerek kaliteden uzak kadınlarlaydım. Neredeyse her gün...
Bir gün, Mersin'den bir arkadaşım geldi. Misafirleri vardı yurtdışından. Evi ayarlamıştı, bende kalmayacaklardı ancak bir gece dışarı çıkmak istediler. Çıktık, buluştuk, konuştuk, eğlendik, içtik. Bir bilgisayar firmasında çalıştığını söylemişti. Yine aynı kart numaralarını uyguladım. "Kadınları böyle mi tavlıyorsun?" dedi, "Seni tavlamaya çalışırsam, bunu içinde hissedersin." dedim. Flört ediyordum alkolün etkisiyle. Gecenin sonunda sevgilimin evine gideceğimi söyleyip oradan ayrıldım. O gün, onun evine ilk gidişimdi. Taksim'den, dolmuşla... Güzel bir gecenin ertesinde hayatımda yaptığım en güzel kahvaltılardan birini hazırladı. Masa dolu değildi, ancak o benim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu sıcakta. Takdir etmem gerekiyordu, bakkala gidip taze ekmek bile almıştı. O'na bağlanıyordum ancak kafam karışıyordu. Duygularım alt üsttü ve ne yaptığımı anlayamıyordum. Sebep-sonuç ilişkisine dayandıramıyordum hiç bir şeyi. Barda, geride bıraktığım Polonyalı kadın yasak meyve olduğu için hoş gelmişti sadece. Hatta onunla ilgili bir şeyler karalamış bile olabilirim. "Long Slow Goodbye" dinlerken imkansız aşkların adamı olduğuma kendimi inandırıp, onu sevdiğimi düşünecek kadar da aptaldım. Halbuki olayın drama boyutu önemliydi benim için. Daha fazlası değil... Mersin'e geçtiler, Mersin'deyken beni Skype'tan defalarca aradı. Mersin'deki tatilini kısa kesip İstanbul'a, ayaklarıma kadar geldi. Onu karşıladığımda tek düşüncem, "Ne işim var lan benim bu kadınla?" idi. Birlikte olmadık, regldi. Sadece konuştuk, içtik ve eğlendik. Sakindik. Arada bir sarılıyordu yanımda olduğu için, hepsi o.
Bir gün bir falcı işten çıktı, eve geçti, evden de bana geldi. Muhtemelen fal baktırmaya gittiğiniz kafelerin en iyisinde çalışıyordu. Yakında oturuyordu. Biraz içtik, biraz eğlendik, aynı tarifeyi ona da uygulamaya çalıştım ancak işe yaramadı. Göğüslerini uykuyla karışık sıktığımda defolup gitmemi söyledi. Kibar bir "Hayır." değildi bu. Çirkin bir kadındı, çok çirkin. İsminin Melike olması lazım. Belki de yanlış hatırlıyorumdur.
Sıkça bir bara giderdim arkadaşlarımla. "O"nu çağırmazdım çünkü onsuz daha çapkın olabileceğime inanırdım. Her gittiğimde aynı garson kızı görüp, "Abiii, bu kız güzeeeel." derdim. Duygusal olarak onu aldattığım zamanlardan bir başkasıydı, Polonyalı kadından sonra. Ne içersinizden daha uzun muhabbetlere yavaş yavaş giriyordum. Adı Aylin'di. Sanırım ismini bir kart numarasıyla öğrenmiştim. Yavaş yavaş flört etmeye, kanına girmeye başlamıştım. Zaten o beni terk ettiği zaman, soluğu Aylin'in kucağında alacaktım. Çünkü Aylin, "o"nunla beraberken mini şortuna takılıp saatlerce içtiğim kadındı. Güzel bacaklar, beyaz bir ten ve kalemle çizilmiş bir burun. Gerçekten güzel bir kadındı, ya da ben kendisini abartıyordum. Bilemiyorum.. Aylin de sonuçta beni terk etti tabii ki.
"O" gittikten sonra meyhanelere kapanmıştım. O'ndan önce sıkça takıldığım Semra beni aramaya başlamıştı. Neden arıyordu, bilmiyorum ancak fahişesiydim. Aylar önce ondan üçlü istediğimden beri benden soğumuştu ve benimle bir daha görüşmek istemediğini söylemişti, ancak şimdi alenen çağırıyordu. "Taksim'e çıkıyoruz fal baktırmaya, gel." dediğinde bakacağının bir fincandan ziyade, bana ait bir parça olacağını biliyordum. Veya, telefonu açtığım anda "Evde misin?" dediğinde niye aradığını tahmin edebiliyordum. Belki de bana ilk kez bir şeyler yaşamayı becerebildiğim ve sonunda ilişkimi bok ettiğim için acıyordu. Bu yüzden geliyordu veya gelmemi istiyordu. Yakında oturuyordu zaten. İstediği zaman sevişiyorduk. Sanırım terk edilişimin ardından ilk buluşmamızdı... Gözlerime bakıp, "Büyüdüğünü izlemek güzeldi." dedi işimiz bitince. Cinsel ilişki sonrası sendromuna kapılan her erkek gibi aval aval suratına baktım. Toparlandı, defoldu gitti. Semra harika bir kadındı, ama o da benimle görüşmek istemeyecekti bir süre sonra.
Bir sürü yalan söyledim ben sevgilime. Bir gece başucumdaki çekmeceyi açıp prezervatifleri sayarak, "Hımm, bakalım bu sefer kaç günah işledin ehehehe" demiş ve blöf konusundaki elini güçlendirmişti. Ondan ayrı birlikte olduğum insanların sayısını "Bir elin parmaklarını geçmez, cidden." şeklinde tanımlayarak onu tekrar kazanmaya çalıştım defalarca. Halbuki ben duygusal, cinsel, fiziksel yönden defalarca aldatmıştım onu. Evet, ben bir günahkarım ve Eros'un oku; beni uzun süre bulamayacaktır büyük ihtimalle. Ona karşı işlediğim günahlar bu kadar. Beni affet, "Padre." Amin.
2 yorum:
kariciligi bu kadar ovguyle yazman dibine kadar karici olduguna dair yeterli bir kanit. ama karicilik yazar olabilmek icin yeterli degil. bunalim modlar, issizim ama her pozisyonda cakarimlar, flort ederken 5 saniyede yatagindayim filan. olmayacak seyler degil ama edebiyat olabilmesi icin 409 firin lazim. author bile degil.
yazılan her yazının edebiyatla alakası var mıdır? varsa da ben edebiyatla alakası olduğu için paylaşmıyorum ki bunları. veya edebi olduğu için. veya ebedi olacağı için. (nasıl kelime oyunu?) author'la karşılaştırılmak istemem. aslında kadınlarla ilgili bu kadar çok yazdığım için de zaman zaman kendimden tiksiniyorum. çünkü o zaman amaç olarak bırak author'u, seksi sanat için/sanatı seks için kullanan herhangi bir düz adamdan farkım kalmıyor. işte esas sıkıntı bu... neyse eleştiri için teşekkür ederim. biliyorum, yol daha çok uzun...
Yorum Gönder