Google+ boş mideye iki duble viski: Mark Lanegan ve Unutturmadıkları

25 Kasım 2012 Pazar

Mark Lanegan ve Unutturmadıkları

Queens of the Stone Age'in adını çok duyardım ve zamanında kullandığım Last.fm ismindeki sosyal mecrada hep tavsiye edilen sanatçılardan biri olurdu. Bundan bir, belki beş yazı sonrasında üzerinde uzun uzun yazacağım Kyuss'ı sık dinliyor olmam sebebiyle Queens Of The Stone Age karşıma çıkıyordu her yerde.
Bir gün dayanamadım, dinledim. Kyuss'la uzaktan yakından alakası yoktu. Kyuss'a göre fazlasıyla MTV grubuydu. Ama güzeldi. Josh Homme efsanevi bir adamdı, en pop parçaları No One Knows'du ve çok severdim... Bir gün, aynı albümde bambaşka bir parça keşfettim. Hangin' Tree... Linç edilen, oğluyla aynı ağaca aynı gün asılan siyahi bir adamın öyküsüydü. O gün Mark Lanegan ismiyle tanıştığım gündü.
Genellikle, birbiriyle uzaktan yakından; müzikal olarak değil de, ortak grup elemanları olarak ilişkiye sahip adamların tüm diskografisini dinlemeye özen gösteririm. Zaten, muhtemelen rock müzik camiası da bu temel üzerine kuruludur. Herkesin birbirini pohpohlaması...
Screaming Trees'i keşfetmem uzun sürmedi.Buğulu bir sesi vardı. Hani derler ya Lemmy(Motörhead) için, viski ve sigara dumanıyla geliştirdiği gırtlağına övgü yaparlar... Lemmy bir içiyorsa, bu adam beş içiyordu. Fena bir herifti. Sesi pesti, buğuluydu. Belki de sadece kendi ses tonum da onunki kadar pes olduğu için onunla kendimi aynı kefeye koymaya, onu ağabeyim gibi görmeye başlamıştım.
Daha önce "X ve Yaptıkları" şeklinde (Nirvana ve Götürdükleri, Chris Cornell ve Getirdikleri) karaladıklarımdan farklı olarak, bu çirkin adam üzerine en sevdiğim parçalarını yorumlayarak anlatamayacağım. Çünkü, hakikaten kutsanmış bir herif bu. Bebeler belki hatırlamaz, fakat Layne Staley(Alice In Chains), Kurt Cobain (Nirvana), Chris Cornell (Soundgarden) doksanları sarsan, Grunge müzisyenleriydi. Lanegan, kimine göre onların gölgesinde kaldı, kimine göreyse bu adamların aksine uzak durmak istedi. Yanlış bilmiyorsam, Cobain ve Staley ile yakın dost olduğu bir gerçek. Ama farklı bir adamdı. Karanlık. Mutlu biri olmamıştı belki de. Bu adam grunge müzisyenleri arasında; veya grunge "yıldızları" arasında en çirkini olarak sayılabilirdi. Bu yüzden MTV'de videoları çok dönmemiştir, kim bilir. Onlar kadar pespaye giyinir, "depresyon hırkası" ve "yırtık kot"tan nasibini en az onlar kadar alırdı. Fakat müzisyen olarak hep bir adım ileri atmaya çalıştı. Grubu oldu, solo projesi oldu, Isobel Campbell ile ayrı bir projeye girişti, Mark Lanegan Band'i kurdu, Gutter Twins'de The Afghan Whigs solistiyle birlikte çaldı... Her geçen gün olgunlaşıyordu belki de. Son 10 senedir takım elbiseyle çıkmıştır konserlerinin yarısından fazlasına. Grunge çıkışlı olmasına rağmen temiz müzik yaptığı da bir gerçek, ancak ben seyirciye saygıdan ötürü bu imajla sahne aldığına inanıyorum hala.
Parça parça anlatmayacağım dedim, evet kararımın arkasındayım. Bundan ziyade sözlerinden kupleler paylaşmak daha doğru.

"And I'm happy murderin' my mind.
Yeah I remember your voice,
Turn it around and around and around in my head,
Now it's just like you said.
Everything inside is dead."

"Aklımı öldürmekten mutluyum.
Sesini hatırlıyorum,
Kafamda defalarca döndürüyorum onu ve
Şimdi her şey söylediğin gibi,
İçeride kalan her şey ölü."
(Hotel)

"Had we ale, wine or beer,
Our spirits far to cheer.
When we're in those woods so wild.
Where a glass of whiskey shone,
When we're in the woods alone.
Far to pass away our long exile."

"'Ale'imiz, şarabımız veya biramız vardı.
Selamlamaktan uzak ruhlarımız...
Vahşi dünyada, ormanda olduğumuz zaman,
Bir bardak viskinin parladığı yerde,
Ormanda yalnız olduğumuz zaman,
Sürgünü atlatmak adına."
(Shanty Man's Life)

"I'd rather be drunk than dead,
Or go where Jesus fled.
So I get drunk again.
Or may be not."

"Sarhoş olmayı, ölü olmaya tercih ederim.
Veya İsa'nın uçtuğu yere gitmeyi.
Böylece tekrar sarhoş olabilirim.
Veya olmam."
(Woe)

"When I'm dressed in white,
Send roses to me.
I drink so much sour whiskey
I can hardly see.
And everywhere i've been,
There's a world that howls my name.
From the one tiny sting,
To that vacant fame."

"Beyazlara büründüğümde,
Bana güller gönder.
O kadar çok acı viski içtim ki,
Görmekte zorluk çekiyorum.
Bulunduğum her yerde,
Benim ismimi uluyan bir dünya var.
Bir küçük dikenden,
Boş aleve kadar."
(One Way Street)

"Cool water divine,
Now I'm thirsty with nowhere to go.
And what else do we find?
But sorrow and misery untold."

"Serin, kutsal su,
Şimdi susadım ve gidecek bir yerim yok.
Başka ne buluruz,
Hüzün ve söylenmeyen zavallılıktan başka?"

Şimdiye kadar paylaştığım sözler Mark Lanegan ismiyle piyasaya çıkan parçaların sözleriydi. Aslında Gutter Twins'e, Isobel'e de girilebilir ancak, Lanegan'ı, aklıma ilk gelen sözlerle böyle özetleyebilirim sanırım. Çok yaşa sen, 11 Aralık'ta görüşelim paşam...





Hiç yorum yok: