Google+ boş mideye iki duble viski: Akşamdan kalma tesirli metropol notları 11

21 Kasım 2012 Çarşamba

Akşamdan kalma tesirli metropol notları 11

Yazının başlangıcı basit aslında.
Eskiden Koçtaş'a giderdim ve ihtiyacım olandan fazlasını sadece "ucuz" olduğu için ya da "indirimde" olduğu için satın alırdım. Tornavida setleri, matkaplar, 20li pakette ampuller, gereksiz bir sürü şey... Koçtaş, Bauhaus, IKEA, yapı marketinin ismi asla değişmez. Sadece o yapı marketine gidenlerin satın aldıkları değişir.
Ama bu sefer farklıydı. Mağazaya girdiğim anda gözüme erişmişti. Tornavida seti, Black and Decker'dan. Baktım, sırıttım  ve geçtim aklımda aynı sabit fikirlerle. "Nasılsa üç ay sonra ne ben burayı özleyeceğim, ne de bura beni özleyecek." Sadece dümdüz yürüdüm, bozulan(ki yıllar önce onu da Koçtaş'tan ucuza almıştım) masa lambamın yerine yeni bir masa lambası aldım ve çıktım dükkandan.
Belki hepiniz değil, sadece bir kısmınız bilir. Bir daktiloyla yazıyorum çoğunlukla. O daktilo çalışma masamın üzerinde duruyordu. Lambayı fişe taktım, yaktım, daktiloda yazmama çok müsaitti ortam. Aldığım masa lambasından önce kullandığım başucu lambasını odama götürmüştüm. Zemin yazmama müsaitti ancak aylardır belki de, daktiloyu kullanmıyordum. Önce denedim, bazı harflerin bastığım yerde kaldığını gördükten sonra daktiloya tükürdüm. Sonra kapağını buldum daktilonun. Kapağını üzerine örttüm ve yazmaya dijital dünyada, sanal şekilde, bomboş bir klavyeyle yazmaya devam ettim "Disco Science" dinleyerekten.
Aslına bakarsanız, daktiloyuı kaldırırken aklımdaki de belliydi. Ben, ne harika bir müzisyen, ne yıldız bir basketbolcu, ne de herhangi bir basılı yayında yer alabilen adam olabilmiştim. İşin ironik tarafı, ben bu adamlardan hiç biri olamayacağım, bu sıfatlardan hiç birini sahiplenemeyeceğim bir bölümde okuyordum. Varsın olsun, ilk kez daktiloyu da, yazmayı da bir kenara atabilmiştim ve evimde, sallanmadan yazabiliyordum. Daktiloyu kaldırmak saçmaydı, ancak daktiloyu toparladıktan sonra dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladım. Bir adam ve bir kadın tekel bayiinden çıkıyorlardı.
Seslerini dinledim uzun uzun. Gülüyorlardı, eğleniyorlardı... Pencere pervazına yanaştım. Ardından pencere pervazına çıktım, "Bu adamın ve kadının önünde intihar etsem, ne kadar saçma bir gece geçirirler aslında?" diye düşündüm. Sırıtıyordum ve "Disco Science" çalmaya devam ediyordu kulaklarımın içinde.
Önlerine atlamadım, sadece sırıttım ve içimden geçirdim: "O daktilo iyiydi de çevresi kötüydü. Keşke bazı tuşları basabileydi..."

Hiç yorum yok: