Google+ boş mideye iki duble viski: Akşamdan kalma tesirli metropol notları 9

7 Kasım 2012 Çarşamba

Akşamdan kalma tesirli metropol notları 9

Bir öncekini kısa kesmiştim.
Bunun akıbeti de o noktaya ilerliyor. Aslına bakarsanız sebepler ya da sonuçlar üzerinden gidecek değilim. Keyfim de yerinde sayılır az çok, Galatasaray'ın Cluj karşısında aldığı galibiyet sebebiyle.
"Büyük Ev Ablukada" yerine "Firewater"ı tercih ederim. Ancak "Mutsuzum ama keyfim yerinde." dizesiyle Büyük Ev Ablukada ismindeki gruba kalbimi kaptırmışlığım da yok değil. Uzun bir süredir beni en iyi açıklayan bir cümledir. Çünkü biriyle ya da bir şeylerle bağdaşmak; herkes için o kadar kolay değildir. Bir kadına, bir erkeğe, bir diziye, bir karaktere, bir duruma("Benim de başıma gelmişti.") bağdaşmak tipik insan evladı için kolaydır. Ancak bir duyguya insanın kendini bağdaştırması belli bir süre gerektirir.
Sanırım süremi az çok doldurdum, mutsuzluk ya da duygusal kaos arasında yeterince gelgit yaşayabilmek adına. Egomu bastıramadığım zamanlar, kendimle savaştığım zamanlar, aynada suratıma bakamayacağım zamanlar oldu ve tüylerim ürperdi kimi zaman; geçmişimden bir başka kesidi hatırladığımda.
Bazen zayıf olduğum bir kesitti, bazen bilinçaltıma gömdüğüm bir anıydı, bazense şimdi "Neden yaptığımı" daha iyi anladığım eylemlerdi hatırladım. Muhtemelen hayatım inkarla geçmiştir.
"Hayır, onu bu yüzden yapmadım.",
"Hayır, aslında gayet iyi durumdayım.",
"Hayır, onu çoktan unuttum."
"Bugün onu bitirdim, artık yok o." şeklinde kimi zaman arkadaşlarımla da paylaştığım inkar etme fazı; şu üç günlük kısa hayatımda, saçımda üç bin beyaz tel çıkaracak niteliktedir. Hep yüzleşebildiğimi sandım ama her zaman kaçtım. Her zaman inkar ettim ve dürüstlükten en fazla dem vuran, direkt konuşmadan en fazla bahseden benim dürüst olamadığım tek kişi, kendimdi.
"Nasılsın, biraz daha iyi misin?"
"İyiyim ben, iyi." cevabını defalarca verdim. Ancak değildim. Arıza şuradaydı ki, kendimi bile inandırmıştım. İyi olduğuma, belli başlı olayların üstesinden gelebildiğime ve psikolojimin bana oyunlar oynamayacak kadar boş olduğuna.
Halbuki sadece ağlayan palyaçoydum.
Kısa keseceğiz demiştik, bir parçayla kestiriverelim.
St. James Infirmary...
Defalarca yorumlanmıştır, ancak en sevdiğim yorum The Gutter Twins'den gelmiştir.
Parçanın bir diğer ilginç yanıysa, bu kadar çok kez sadece melodisi değiştirilerek yorumlanması değil; aynı zamanda sözlerin de yeni yorumlardan nasibini almasıdır. Sonuç olarak en sevdiğim sözleriyle başbaşa bırakacağım sizi.
The Gutter Twins versiyonunda da keşke bu sözler kullanılıyor olsaydı. Keşke... En azından dayanabileceğim birileri ya da bir şeyler olurdu. İyi geceler.

it was down at old joe's bar room
on the corner of the square
they were serving drinks as usual
and the usual crowd was there

on my left stood big joe mckennedy
his eyes were bloodshot red
turned to the crowd around him
these are the very words he said

i went down to that st-james infirmary
i saw my baby there
stretched out on a long white table
so sweet, so cold, so fair

let her go, let her go, god bless her
wherever she may be
she may search this wide world over
never find a sweet man like me

when i die please bury me
in my high-top stetson hat
put a twenty-dollar gold piece on my watch-chain
let god know i died standing pat

i want six crapshooters for pallbearers
a chorus girl to sing me a song
put a jazz band on my hearse wagon
to raise hell as i stroll along

....................................
....................................
twelve men going to the graveyard
ain't no living comin' back

now that i've told my story
i'll take an other shot of booze
and if anybody happens to ask you
i've got those gamblers blues

let her go, let her go, god bless her
wherever she may be
she may search this wide world over
never find a sweet man like me

doo dooo....

Hiç yorum yok: