İnanıyordum. Onunla geçirdiğim zamana ya da onunla geçirebileceğim zamana, iri göğüslerine ya da benden yaklaşık yirmi beş santim kısa boyuna değil... Siktir olup gidebileceğime inanıyordum, sonunda.
Yürümeye başladık...
-Nasıl intikam alırsın biliyor musun, eski erkek arkadaşından?
-??
-Onun ev arkadaşıyla yatarak.
-Aaa çok mantıklı.
Gecenin sonu ne oldu bilemem lakin, bana on beş dakika boyunca, sevgilisinin ev arkadaşının; onun ağzının içine baktığını, sevgilisinin ise ters 69 seven gizli bir ibne olduğunu anlattı. Hatta sevgilisinin, ev arkadaşına sürekli olarak yemek hazırlamaya çalıştığını bile anlattı. Nasıl bir üçlü trene dahil olduğumu bilmiyordum lakin isimden bağımsız olarak herhangi bir oyun konusunda akıl yürütebilecek kadar zeki olduğumu da sanmıyordum, o gecenin başına kadar...
Kadıköy dolmuşuna binmek üzereydi...
-Gittiğinde ne olacak biliyor musun? "İstersen gel." diyen sevgilinin "Ama zili çalma, ev arkadaşım uyuyor." ihtarına uymayacaksın. Zili çalacaksın ve içeri gireceksin. Muhtemelen ikisini, birbirine sakso çekerken yakalayacaksın, ikisi de birer gizli ibne olduğunu açıklayacak.
-Pisleşme.
-Tamam, peki. Sen, sevgilinden intikam almaya gittiğini söylüyorsun ve bunun için de sevgilinin ev arkadaşını uyandırman lazım. Sevgilin ise, ev arkadaşının uyuduğunu ve bu yüzden zili çalmaman gerektiğini söyledi sana. Dolayısıyla kendini kandırıyorsun.
Bu muhabbetin arasına, sanırım en güzel kobramı saldım...
-Ben, seninle bir şeyler yaşamayı tabii ki de istedim. Ancak, ben gidiyorum. Anladın mı? İki ay sonra yüzümü bile göremeyeceksin. Bizden ne arkadaş olur, ne de sevgili... Bu yüzden, tanıştığımızda seninle arama mesafe koymaya çalıştım. Çünkü biliyorum, mesafeyi ortadan kaldırmaya çalıştığım kimse benimle bambaşka bir yerlere gelebilecek kadar "taşşaklı" değil.
Gözleri doldu, "Daha yeni ev düzdüm, keşke üç ay önce tanışsaydık..." dedi.
Aptallığı, tahammül edebileceğim düzeyde değildi ancak zehri almıştım. Manipülasyon zehrini...
Hiç bir şey hissetmeden ona döndüm ve bir kez daha sihirli kelimeleri söyledim.
-Şimdi, gidiyorsun. Bu sefer, gerçekten sileceğim numaramı, telefonundan. Telefonunu ver.
-Hayır, vermeyeceğim.
-Bu, beni son kez hayal kırıklığına uğratışın. Oraya, intikam almaya değil, saatlerdir arkasından sövdüğün sevgilinin yanına gidiyorsun.
-Oradan sana gelirim belki?
-Ben ikinci şans mıyım? Hayır, olmaz. Ver şimdi telefonunu.
Birazcık özgüven veya küfürle, maalesef ki Türk erkeklerinin elde edemeyeceği bir şey yoktur, Türk kadınları üzerinde...
-Tamam al.
Önce numaramı sildim, sonra arama kayıtlarını sildim, o sırada o "Merak etme hatırlamam numaranı ya uff!" derken.
-Numaran bende yok ama nolur eve gidince beni ara.
-Ben yolumu bulurum, bu travestilerin arasında az yürümedim.
-Ben de yürüdüm ama ne olur. (Altta kalmama çabası...)
-Belki ararım.
Yoldan bir taksi çevirdim, onun beynini allak bullak ettiğimi bilerek. Taksiye binince attığım mesaj tam olarak şuydu:
"Şarjın az önce bitti. Eve vardığımdan, atacağım bir mesajla haberin olacak evet. Sorun numaram değildi, şarjındı. Numaramı sil olayını da yedin... İki aya numaram bile değişecek zaten...."
not: Muhtemelen ibne olduğunu düşündüğü erkek arkadaşının altında şu an, Selen. Ama, yaşadığım ego tatmini, her şeyden öteydi. Telefon numarası? Çoktan değişti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder