Google+ boş mideye iki duble viski: Depozitolu şişelerin iadesi ile alınan beş bira

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Depozitolu şişelerin iadesi ile alınan beş bira

Öncelikle, boktan bir sabaha uyandım. Dört saat bile uyumamıştım. Boktan bile değil, gerçekten zor bir sabahtı. Okula gittim, midem yanıyordu; gecenin dördünde yediğim bir buçuk çift lavaş Adana dürümden ötürü. Ardından aklımdan hep Skyrim'deki (Clan Battleborn'dan bir eleman, Whiterun'da) "You've been a good friend to me, that means a lot." repliğiyle aklıma gelen Can ile eve geçtik. Sabah boyunca sadece bir poğaça ve metro çıkışında bir portakal suyu içmiştim. Kahveye abanınca midem fena oldu. Kusmak için kendimi zorladım, beceremedim. Çıkan, üç beş balgamlı hafif meşrep; kısa menzilli kusmuk kütlesiydi ki, vücudum gece yediğim hurmaları sindirebilmiş olmalıydı.
-Off, şöyle on bir, on iki gibi bir seks olsa...
Evet, aynen bu cümleyi kurdum. Cümlenin ardından bir saatten belki biraz fazla, belki biraz az vakit geçti ki telefonum çaldı, "Ben uyuyacağım." dedikten sonra, yatakta kıvranırken. Arayan; şuradaki kadındı ki numarasını bile silmiştim o ara yaşadığım egoistik travmanın ve şokun üstesinden gelebilmek adına: (http://bosmideyeikidubleviski.blogspot.com/2013/04/glikozla-kuvvetlendirilmis-msr_26.html)
Beni Dorock'a çağırdı, ben onu Turgut Abi'nin shot barına çağırdım, "Olmaz, Taksim'de buluşalım." dedi, "Rock N Rolla'ya gidelim, param yok." dedim. Anlaştık. Hoş, bizim anlaşmamızın ardından, ben hazırlanırken ev arkadaşımın "RNR kapanmış." demesi pek olmadı gibi ancak en azından intikam almaya gidiyordum. Aklımda üç ihtimal vardı...
Birincisi, cinsel ilişki sonrası "Hadi bana eyvallah yavrum." diyerek pılımı pırtımı toplayıp eve dönmek; ikincisi "Ben buraya sadece bunu yapmaya geldim." diyerek telefon numaramı onun telefonundan silip bambaşka bir hayal kırıklığı yaratmak ve üçüncüsü; ilk iki şıkkı beceremeyip eve sap sap dönmekti. Sanırım, benim için en sağlamı oldu...
Selen, gittiğimde çökük, bitik bir vaziyetteydi. Makyajı yoktu, en yakın arkadaşıyla buluşup içmeye gelmiş gibi bir hali vardı ve ölüydü. Biramın yarısına gelemeden ben, ağlamaya başladı. İlk başta kıpırdandım, ardından sessiz kaldım. Evet, yaklaşık bir ay önce onu çok arzulamıştım, deliydi çünkü ve çok güzel göğüsleri vardı. Kendini sakınmayı da çok iyi bildiği için çıldıracak konuma getirmişti beni ki benim çıldırmam iki gün bile sürmez, "kafamın içinde filler sikişirken." Sonuç olarak karşımdaydı, iş bulamadığından, bir ay içinde hayatına(ya da içine) aldığı insanları nasıl öldürecek konuma geldiğinden bahsediyordu. Bahsederken de gözyaşı döküyordu.
Bir kadının sarhoş, yalancı ya da "sevgilisinden yeni ayrılmış" gözyaşlarından ne zaman etkilendiğimi hatırlamıyorum en son ki bunun için kendi blogumda geriye gitmem lazım. Ne bu hikayeye, ne de birazdan hikayesinin devamını getireceğim kadına değer bir şey değil bu, özellikle bu kafadayken.
Bir telefon geldi, sevgilisinden.
Yaklaşık on beş dakika konuştu sanırım ki o sırada ben, ters tarafta oturan Zehra'ya bakıyordum. Evet, bu benim en son geçen sene yattığım iri göğüslü Zehra'ydı. Kendi memeucunu yalayabilecek kadar büyüktü memeleri. Game Of Thrones'taki Joffrey piçinin fantezileri gibi, kamerada yalatmıştım kendi memelerini ona. Joffrey piçiyle farklarımız; onun "babadan" ötürü değil, "anadan"ötürü piç olması ve benim; Zehra göğüslerini kamerada yalarken otuz bir çekmemdi ki en iyi on sanal seksime girer sanırım bu. Hoş, bir de Westeros'ta webcam icat edilmemişti daha...
Sonuç olarak Zehra'ya birazcık salça oldum, Selen telefonda eski-yeni veya komplike sevgilisyle konuşurken. Ardından, gayet iyi hissedereken yerime döndüm çünkü o gece herhangi bir şeyi yapmaya doğru eğilip büküldüğünü hissettiğim Selen yediğim bokları görmemişti.
Selen, önce telefonu kapattı. Ardından yavaşça masaya koydu ve anlatmaya başladı. Sevgilisinin ona "Bizim eve giren kadın çok oluyor ve senin bunu kıskanman beni gergin ediyor." diyerekten kendisini fuckbuddy kıvamına getirmeye çalışmasından başlayıp, bunun kendini rahatsız hissetmesine; sorunun kendisinde olduğunu bilmesine ve "Ben oraya geliyorum." dediği anda adamdan aldığı "Tamam, istersen gel." şeklinde yarım ağızlı cevaba kadar. (Hoş, sorun bence sinsi sinsi "Imm, ben bir şeyler yaşayabilirim bebeğim, ama yaşamayadabilirim, bu yüzden rahatsız oluyorum." diyecek kadar 'ilişki' kavramının anasını siken "booty call master"dadır her zaman.)
Gideceğini söyledi. Ancak, ben buna hazır değildim. "Telefonunu ver, en azından numaramı sileceğim, beni siki bokuna buraya getirdin." dedim. Bunu da yedi safım... İki ay sonra ondan millerce uzakta, serserilik peşinde koşacaktım fakat bunu bilmesine rağmen tek cevabı, "Sen, güçlü bir karaktersin. 'Ver telefonunu numaramı sileceğim' diyebiliyorsun ancak ben senin kadar güçlü değilim." oldu. Canımı yakmıştı, canını yakmak istiyordum ve düşündüğü kadar güçlü değildim. Sadece, bu oyunu en son seneler önce oynamıştım ve yalan söyleyebildiğimi fark etmiştim uzun zaman sonra. Oysa, benim hissettiğim enerjinin farkında bile değildi...
Velhasıl, biralar bitti; yenileri geldi ve bu bir kaç kez tekrarladı kendini...
Sonra koluna girdim, "Seni çok güzel bir yere götüreceğim." diyerek, alkol ruhsatı bile olmayan bir jazz bara geçtik. Orayı sevmiyordum, ancak az öncesinde nefes almaya çalıştığımız Dorock'ı da sevmiyordum. Taksim'deki hiç biryeri sevmeyen adamdım ben. Marjinal değildim, sadece kalabalıklardan tiksiniyordum.
Mevzu-bahis dükkan bozması jazz barda birer bira daha, sonra "Son bir bira içebilir miyiz?" diyerek gözlerinin içine bakmam, aldığım "Ben içmeyeceğim hayır." cevabı ve aldığım tek bir Efes Malt...

Hikayenin devamı? Birazdan... Çünkü en heyecanlı bölümü devamı...

Hiç yorum yok: