Yazın, on numara bir hayat geçirirken (roaccutane, içki sigara yok, sevgili var); ara ara çok darlanırdım. İçip, sakinleşemezdim, yasaktı. Sigaraya bulaşmak istemiyordum. Spor yapmak da sinirlerimi gevşetmemeye başlamıştı bir yerden sonra.
"Everybody shut the fuck up please?!" yazmıştım iletime. Yerli, yabancı; tüm arkadaşlarımı, tanıdıklarımı susturmak istemiştim. İşe yaramamıştı belki, hatırlamıyorum. Evde boş boş takılmayı, yalnızlığı sevmiştim bir süre.
Yazın geçirdiğim dönem, tam tersine döndü. Sevgili ve roaccutane yok; ki "sevgili" kelimesi uzun zamandır uğramıyor buralara, içki var, sigara var. Sapıtma arefesi... Ve herkes susuverdi bir anda. Bu sefer kontrolüm dışında olduğu için, sinirimi bozdu birazcık. Aslında tam olarak kontrolüm dışında da değildi, sonuçta bu noktaya ben getirdim herkesi.
"Akşam ne yapıyorsun?" sorusunun cevabı; "Meyhaneye gider içerim herhalde veya evde takılırım" oldu sabit.
"Sabah kahvaltıya gidelim mi?" - Takdir edersiniz ki, bu soruyu bana soran, keyif sigarasını içen bir kadın olmadı asla. Genelde eş dostun alkol sonrası sorularındandı... "Yok..."
"İçmeye gidiyorum ben Taksim'e, geliyon mu?" ev arkadaşım, hep davet eder. "Yok."
Sadece maddiyat değil esasen problem, ama inancımı yitirmeye başladım eğlence anlayışlarına, kadınlara, muhabbetlere, cinselliğe, ilişkilere... Temelinde de, bilinçaltımdaki sebep yatıyor; biliyorum. Ondan iyisini de bulurum, biliyorum. Fakat kasedi geri sarmak çok zor geliyor artık. Tekrar spor salonuna dönmek, sigara ve alkolden uzaklaşmak, yeni bir kadınla tanışmak ve onunla bir çok şeyi paylaşmak.. Zaten, kasetler böyledir. Bir tarafa doğru yavaşça sararken, bir tarafa doğru sarması güçlük çeker kasetçaların.
Dolayısıyla, "eğdim başımı, usul usul yürüyorum." bir sonraki şarkıyı umarsızca bekleyerek. Çünkü albüm yeni, bir sürü yeni parça olacak elbette; ama hiç birinin ne olduğunu merak etmiyorum. Kafam bir şarkıyı loop'a almış, döndürüyor.
"I'm afraid of my fade away..."
18 Şubat 2012 Cumartesi
16 Şubat 2012 Perşembe
Karavana Bölüm: 4
gençler bilmez... bir ara sosyomat diye bir olgu vardı. adeta bir olguydu sosyomat. çünkü kadın akışı bitmezdi hiç. bir takım kadınlar hesaplarını kapatırken, bir takım kadınlar yeni üye olur veya hesaplarını aktive ederlerdi.
"s" isminde bir kadınla tanışmıştım sosyomattan. ilk görüşme, heyecan. beklediğimden daha kilolu... kadıköy barlar sokağı, ardından rexx sineması, teacher's pub, zincir. hatta zincir'de eski sevgilisiyle karşılaşmıştık. eski sevgilisinin yanında da 3 4 tane çok metalci eleman. bana öfkeyle bakıyorlar. daha ilk buluşma... dayak yiyeceğim kesinleştiğinde, coolluğumu bozmamıştım. üzerimde de matrix olsun diye aldığım; lakin beni daha ziyade kurtlar vadisi yapan palto. ters ters bakıştık, hırlıyorduk. s ise arayı sıcak tutup "kalkalım mı?" diyiverdi biralar bitince. herkes evine...
bir kez daha görüştük, ilişkimsi bir şey yaşadık. içinde seks olmayanından tabii ki. gel zaman git zaman, görüşmeyi; konuşmayı kestik.
okay(ki kendisi şuradaki hikayede de baş rol oynar: http://bosmideyeikidubleviski.blogspot.com/2009/02/wingman-problematic-couple-girl-who.html) ile oturuyoruz evde boş boş. kardeşim istanbul'a gelmiş kıramam tabii... dışarı çıkalım dedi, ben de s'ye başvurdum. seneler sonra buluşuverdik. küçük beyoğlu'nda bir iki içki; s fotoğrafı çekti.
velhasıl, buluşmanın sonunda ayrılık; yine seks yok tabii ki. mersin'e döndüm ben, okay da mersin'de o aralar. bana karşı sıkıntılı, bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor. kenara çektim; "abi ben s'den hoşlanıyorum. uzun zamandır msn'de konuşuyoruz."
"e ne güzel?"
"senin için sorun değil mi bu?"
"hayır? ama sen çin'de yaşıyorsun?"
"abi çok tatlı kız, msn'den konuşmak çok güzel."
"peki."
sonra okay'la s ayrıldı. msn'de başlayan muhabbetleri, msn'de bitti. ama ben s'yi her daim namuslu bir kadın olarak bilmiştim. okay'sa bana onun, daha önce tecavüze uğradığını söyledi, ayrıldıktan sonra tabii.
"ben şimdi s ile yatmaya çalışsam, kızar mısın?" dedim.
"yok, artık kızmam"
bir iki girişim, olmadı tabii ki... yine karavana... bir gün facebook'u bir açtık okay'la, s nişanlanmış. biz de kalmışız ortalıkta, aynı senaryo...
11 Şubat 2012 Cumartesi
Karavana Bölüm: 3
gülşah diye bir hatun vardı. doğumgünü partisine çağırmıştı arkadaşım. (bir önceki fotoğraftaki doğumgününden bahsetmiyorum)
biz de gittik böyle kalabalık bir grup. içine kapanık bir arkadaşıma üç beş "pick up skill" göstermeye çalışmıştım gülşah la tanıştıktan sonra. velhasıl, numaralarımı üzerinde uyguladığım rus hatun; oraya yaka bağır açık gezen sevgilisiyle birlikte geldiği için, ortam bir anda gerilmiş, gözler üstümde toplanmış, gülşah da izleyen gözlerden biri olup etkilenmişti. ha rus hatun eğleniyordu tabi, eğlenmeyip de napacak amk; zaten hangi rus'a sorsan moskova'da yaşıyor, bir tane köyünde yaşıyorum diyenini duymadım.
akabinde, gülşah benden etkilenmiş olacak ki, ertesi gün facebooktan ekleyiverdi. ancak "in a relationship with hasan hüseyin" yazısını gördükten sonra, "friendzoned" olacağımı düşünmeye başlamıştım. ve hakikaten de öyle oldu. kafa açtı günlerce, haftalarca, aylarca. bir iki kez görüştük, sonra sevgilisinden ayrıldı. evet, zaman benim zamanımdı, yap hamleni evlat!
ve bana "yo dostum yoo" diyen de yoktu. thales'in altındaki girişte bir mekan var. bohem olması lazım adı, emin değilim. oturduk bir gün bohem'in üst katına. bizden başka kimse yok. muhabbet ediyoruz, dalga geçiyor benimle; "en son yazın görüştük ve benimle konuşurken göğüslerime bakıyor ve dudaklarını ısırıyordun" dedi. ben tabi kıvırmacalar falan... dedim ki yanıma oturursan tabii ki de göğüslerine bakarım çünkü iriler. "nasıl yanına oturursam, böyle mi?" dedi ve oturdu. ben tabi öküzoğlu öküz, "evet" dedim. konuşmaya devam ettik, sonra döndü bana ve dedi ki "mahmut sen gay misin? değilsin. beni beğenmiyor musun? neden böylesin?"
şok olmuştum. "ne alakası var?"
"belki aramızda bir şeyler geçer diye yanına geldim oturdum, elimi bile tutmuyorsun." seksi bir kıyafet vardı üstünde. mini etek ve beyaz gömlek. zaten oldum olası (evet, mevzubahis olay geçerken 20 yaşındaydım) olgun kadınları beğenmişimdir çünkü o da 26 falandı olay cereyan ettiği sırada.
neyse, "vur" emrini aldıktan sonra saldırdım tabii ki. biraz öpüştük. akşam eve gelmedi. arada bana vermeyeceğini söyleyerek şaka yaptı. şakalar devam etti, sonrasında da ben resti çektim yeter diye. ne ilişki geçti aramızda, ne de o öpüşmeden sonra herhangi bir şey. tam olarak ne istediğini bilmiyordum onun, sanırım buradan kaynaklanıyordu her şey diye düşüneceğim de, kendim de tam olarak ne istediğimi bilmiyordum. çünkü şimdi düşünüyorum da; yeni işinden aldığı ilk maaşıyla bana hediye alacak kadar ince bir kadındı.
neyse, bitmiş gitmiş. sonuç olarak; başarısızlık bir kez daha karşımdaydı.
bu fotoğrafı da gülşah çekmişti işte. kafam kadar gülşah diye dalga geçtiğim gülşah. maymun iştahlılığıysa, fotoğraftan dansa, danstan yelkene, sevgilisinden bana, kısacası ota boka merak salmasıydı. şimdi nerededir bilmiyorum; ancak bir önceki post'ta belirttiğim kadının aksine, kendisine selam çakıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)