Basit başlayalım...
İki hafta kadar önce; Twitter'da, yazdıklarını periyodik olarak silenlerle alakalı bir tweet atmıştım. Ardından, bu konularla uzaktan yakından bir alakası olmayan, Twitter kullanıcısı bir arkadaşım telefon etti. (Konuya da nasıl Ayşe Arman gibi girdim belli değil.)
-İyi diyorsun, hoş diyorsun da; bana millet dönüp "Ulan Murat Abi, 120 kilo adamsın; 1000 tane tweet atmışsın; yaşından başından, boyundan posundan utan", demez mi?
-Yok be oğlum, seni değil; Twitter yarı ünlüsü aptal kadınları ve sapları kastediyordum. Sen istersen sil, istersen patlat.
Adamın dediği aklıma kazındı arkadaş. Kendi Twitter'ıma baktığımda, karşımda; 20000'e yakın tweet ve 300 takipçi duruyordu. İşin boktan tarafı, attığım 20000 tweetin çoğu; blog, radyo paylaşımı; GetGlue'da yapılan check-inler vs şeklinde ilerliyordu. Sikerlerdi böyle Twitter adresini, sikerlerdi.
Araştırıp; tüm tweetlerimizi patlatabilen bir uygulama buldum. Uygulama ilk 15 dakika harika çalıştı; 3500'e yakın tweet silindi. İkinci 15 dakika ise karın ağrısıydı. Meğer, Twitter; 3200 tweet'ten sonrasını "cloud computing" adlı sistemde tutmuyormuş. Dolayısıyla profilime girdiğim an gördüğüm şuydu: "Bu kişiye ait bir tweet yok." Ama sol tarafa baktığımda, bana ait 15000 küsür tweet görünüyordu. Aptalca, hatta ahmakça bir 1. Dünya Ülkesi problemi...
Sildim anasını satayım hesabımı. Takip ettiğim herkesi; yeni kimlikle takip etmeye başladıktan ve "yeni yerimiz burasıdır." temalı tweeti attıktan hemen sonra... Ha ne oldu sonuçta? Takipçi falan kalmadı; 100 kişiyi görene kadar göbek deliğim çatladı da olsun; en azından gerçekten "tanıdığım" 100 kişi var artık orada ve sol tarafta 18000 tweet ibaresi görmüyorum; bu bana yeter.
Tweet, tweet, twitter, tweet, takipçi, sikerler öyle blogu. Ne anlatıyorduk? Hah, sikik Twitter'dan geçmiş ve Anselmo'nun çığırdığı o noktaya yelken açmıştık.
"Would you look at me now?
Can you tell i'm a man?
With these scars on my wrists
To prove i'll try again
Try to die again, try to live through this night
Try to die again....."
Bununla ilgili daha fazla konuşmaya mecalim yok aslında. Yeterince ağlak intihar edebiyatı yaptım, farkındayım. Ama işte, parça öyle bir yerde vurur ki adama; şaşırıverirsin. Tüm belirsizlikler, tüm kara bulutlar çöküverir üstüne. O zaman "adam" değilsindir, etrafındakilerin gözünde. Düşersin, başın masaya vurur, kusarsın; ortalık yere... Sesler duymaya başlarsın. "İyi misin? Gel elini yüzünü yıkayalım." Eğer arkadaşların gerçekse; bu soruları; sessizce sorarlar. Ancak üç beş çapulcu orospu çocuğu varsa yanında, masadaki her kadının duyabileceği ses düzeyiyle bunun sorarlar ki; sorumluluk almaya çalışan; hesapta "adamlar" olduklarını cümle alem bilsin. Çok şükür, yardım ederken bile etrafına bakan ve "Acaba beni izleyen kadın var mı?" diyecek arkadaşlarımla ilişiğimi, üniversitenin birinci sınıfında kestim. Bu yüzdendir ki; biri yardım etmeye çalıştığında "Saçma sapan konuşma la!" tribine girecek bir Behzat Ç. rolü değilim.
Son olarak, yayınlar başladı. http://roadhouse.caster.fm üzerinden ulaşabilirsiniz. Hoş, yayın saatleri tamamen keyfi; lakin yayına girmeden önce Twitter üzerinden reklam basıyorum yeterince. Son olarak;
"Mothers angel, getting smarter, how smart are you to regress unfulfilled?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder