İki gece önce içtim en son. İçtim dediysem, litrelerle bira altı üstü ki bu aralar fazlasını kaldırabilecek ekonomik gücüm yok. Hoş, asla da olmadı. Bir -ara- vermek lazımdı; bir ay boyunca yuvarladıklarımdan sonra. Fazla geliyordu, fazla geldiği belliydi ki titreme krizleri de kovalıyordu peşimi. Bir ayın ardından, sınavlardan önce bile içtiğim bir ayın ardından bir gece; bir pazar gecesi gözlerimi kararttım. Evet, pazar gecesi başardım. Ne demiş George Best; "Bir süre hayatımdan kadınları ve alkolü çıkardım, hayatımın en kötü iki saatiydi." Hayatımın, kısaca en kötü yirmi dört saatiydi. Pazartesi işimin gücümün, uğraşmak adına doğdum işin gücün başında uyandım. Dirseklerimden parmaklarıma kadar titreyen uzuvlarıma rağmen; hırs yaptım, her şeyi halledebildim ki son on senede "irade" gösterebildiğim tek konu buydu sanırım ki ardından soluğu saçma sapan bir marketten edindiğim altılı ile aldım ki o altılının devamı da geldi. Çok ileri gitmiştim... O kadar ileri gittiğim olmadı asla, özellikle de alkollüyken. Anahtarlığım olan çakıyı bir kez daha bileğimin dikine kullanmayı denedim fakat beceremedim. Sadece avuç içimi; masanın üzerinde dik tuttuğum çakının üzerine ağlayarak defalarca bastırmakla yetinebildim. Korktuğum, başarısızlık ya da yalnızlık değildi. Sadece, anlamsızlık; bu boku yememde baş rolü oynuyordu. Uyandığımda avcumdaki yaraları gördüğümde iki kez küfür ettim; biri cesaretsizliğime, biri aptallığıma olmak üzere.
Bugün... Önce bir arkadaşım geldi. Ardından bambaşka, mezun biri -hayatından memnun olmayanlardan- ve hiç tanımadığım, Louie C.K. ayarında bir piç. Güzel geceydi. Evdeydim, bira vardı, gözlerim dönmeye başlamamıştı. Sonra, muhabbet her ne kadar keyifli olsa da; içeri geçebilmek veya en azından bir şeyler dinleyebilmek adına götümü yırtarken, orta açıldı; biri kafayı vurdu ve topu kalemde gördüm.
-Senin de öyle bir olayın oldu değil mi?
-Evet, gerizekalı arkadaşlarımızdan birini, eski ev arkadaşım benim odama yatırmıştı. Sabah seksi sırasındayken biz, kaşık pozisyonundayken "Neredeyim ulan ben?" şeklinde bir inlemeyle kendimize geldik.
Az çok, muhtemelen yukarıda yazdığımdan çok daha rezil bir şekilde, sözlü olarak kendimi ifade ettim. Oradan sonra her şey ters-düz, her şey siyah-beyaz. İçkimi alıp, usulca odama çekildim; baktım ona, yine. Gördüğüm ve benimle alakalı olmadığına inandığım tek şey; eski sevgilisi ve yeni sevgilisinin eski sevgilisi (tren) ile ilgili attığı bir tweetti. Sosyal medyayı cayır cayır kullansam da, lanet ediyor oluşumun tek sebebiydi o siyah-beyaz, ters-düz, gece-gündüz...
Sonra Lanegan yine başladı, tıpkı; tabanında "Siktir Git" yazan postalı suratıma yediğim günden bir kaç hafta sonra gerçekliğin farkına vardığım gün olduğu gibi; "Cool water divine, now i'm thirsty with nowhere to go."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder