Google+ boş mideye iki duble viski: Galatasaray

26 Nisan 2009 Pazar

Galatasaray

sezon başında büyük umutlarla, çok sağlam bir kadroyla başlamıştı aslanlar yola. lig, kupa ve avrupa'da başarı gibi ütopik hedefler koyduk kimine göre... şampiyonlar ligi'nden elendi türkiye'nin yıldızlar karması. neden mi yıldızlar karması diyorum? öyle bir kadro düşünün ki, yerli gençlerinin ardından tüm avrupa koşuyor... servet çetin'iyle, mehmet topal'ıyla, hatta ve hatta sabri sarıoğlu'suyla milli takımın belkemiğini oluşturan bir kadro. eklemeler yapın üstüne, başarıya aç olmasa da, artık kariyerinde patlamak isteyen bir milan baros, bir harry kewell. geçen sezon tüm taraftarın gözünde kredisini kaybeden bir lincoln, adeta bir top cambazı(ki skibbe'nin pohpohlamalarıyla harika bir ilk yarı geçirmişti)... adı sanı duyulmamış, ancak gelmesiyle ve çıkardığı başarılı maçlarla birlikte taraftarın gönlünde taht kurmuş bir morgan de sanctis, üstelik yedeği de geçen sezonu çok başarılı geçirmiş olan aykut erçetin... belki kan uyuşmazlığı sebebiyle çok eleştirilen ve -bence- turkcell super lig'deki bir çok orta saha oyuncusundan daha teknik bir defans, değeri bilinmese ve bir iki yaptığı hata sebebiyle yerin dibine sokulsa da fernando meira. daha saymama gerek var mı? müzmin sakat linderoth'u silelim hadi bu kağıt üstünden.
gelgelelim neden bu kadro başarılı olamadı, saçmaladı, skibbe kovuldu?
harika bir futbol gözlemcisi veya yorumcu değilim, ancak skibbe, takımın yıllar yılı dayanmış olduğu mücadeleci futbol anlayışını yıkıp, mental futbol anlayışını aşılamaya çalıştı aslanlara. bu sistemi oturtmaya çalışırken tabii ki de maçlar kaybetti, ama biraz sabırdı kendisine gösterilmesi gereken. gösterilmedi, oturtmaya çalıştığı sistem benimsenmedi. hatta ben de kendisine bir iki kez giydirmiştim de akabinde bir avrupa galibiyeti sonrası söylediklerimi yalayıp yutmuştum. belliydi ama, sen yılların doldur boşalt galatasaray'ına, akılcı bir futbol oynatmaya çalışırsan, meyveli ağacı taşlarlar hesabı seni de taşlarlar, takım buzdolabının kapağını açmayı öğrenir gibi sistemi anında öğrenemeyeceği için... "sakatları bahane ediyor, takıma top oynatamıyor", "korkak, rotasyon yapmasını bilmiyor"[kendisiyle ilgili katıldığım nadir eleştirilerden biri budur, korkak değildi ama rotasyon konusunda gerçekten beceriksizdi], "takımı motive etmesini bilmiyor" gibi bir dolu eleştiriye maruz kaldı. ligde harika bir başarı elde edememişti, amma ve lakin avrupa'da dolu dizgin yoluna devam ediyordu galatasaray. nasıl mı oluyordu bu? oyuncular bariz bir biçimde maç seçiyordu. bunun benim gözümde başka açıklaması da yok. (isteyenle saatlerce tartışmam bu konuyu. sadece bir tez benim ortaya attığım.) peki neden motive edemiyordu skibbe oyuncularını? saygı mı duymuyordu oyuncular skibbe'ye?
evet, saygı duymuyorlardı, onu çok seviyorlardı belki, ancak gereken saygıyı ve hocasıyı dinleme, verdiği talimatları uygulama gibi konularda sıkıntılar yaşanıyordu. bir allahın kulu da(yönetim kurulundan) -yapmak zorunda olmasa bile- oyuncularla görüşüp "hocanız ne diyorsa onu yapacaksınız" şeklinde bir ayar vermedi. sadece basın toplantılarında, karizmasına hayran olduğumuz adnan polat "skibbe'nin sonuna kadar arkasındayız" açıklamalarını yaptı... skibbe yalnızdı... asistanları kovuldu, dert etmedi. üstüne kuma getirir gibi bir de karl heinz feldkamp getirdiler, yine sesini çıkarmadı. ve ne olduysa o maç oldu... galatasaray kocaelispor gibi bir takıma 5-2 yenilince, ipler koptu... gönderdiler adamı.
ama benim gözümde skibbe'nin gönderilmesiyle hiç bir şey bitmiş değildi, hiç bir şey yeni başlamış da değildi. bülent korkmaz'la anlaşıldı... umutlandık tabii, en azından oyuncuların futbolculuk kariyeri sebebiyle saygı duyacağı bir isimdi bülent korkmaz. oyuncuları motive etmek konusunda hiç bir sıkıntı yaşamayacak, tek eksiği motivasyon olan bu takımda isa mesih olacaktı adeta. fakat bir şeyi gözden kaçırdık camia... bülent korkmaz'ın oynattığı futbol, galatasaray'ın yıllar yılı oynadığı futboldu. bol pres yap, doldur boşalt, mücadele, hırs vs... yani o akılcı futboldan, yeni yeni oturmaya başlayan sistemden bir kez daha ayrıldı galatasaray. aslanlar ambale oldu bence, "ulan neydik ne olduk" diye düşünmüştür sabri sarıoğlu mesela. akabinde avrupa'ya veda etmek, ligde yaşanan puan kayıpları vs. derken, şimdi de bülent korkmaz eleştiri oklarının hedefi... ama bence ne skibbe, ne de bülent korkmaz bu eleştirileri hak etmedi.
şimdi burada yöneticiler neden eleştirilir? bülent korkmaz'ı böyle bir durumda galatasaray'a getirdikleri için mi? skibbe'yi sezon başında teknik direktör yaptıkları için mi? skibbe'ye sabırlı yaklaşmadıkları için mi? getirilen kumalar, görevine "sadece tercümanlık yapıyordu, oyuna ve takıma bir etkisi yoktu" bahanesiyle kovulan skibbe'nin yardımcıları için mi?
"bir takım nasıl yanlış yönetilir" örneğini gösterdiler bize bu sene de yönetim kurulumuz. artık seneye bakıyoruz...

Hiç yorum yok: