Google+ boş mideye iki duble viski: Çok garip bir şey lan...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Çok garip bir şey lan...

Gerçekten çok garip bir şey... İçinde bulunduğum durumu büyümek olarak algılamak istemiyorum ancak galiba büyüyorum... 3 senedir İstanbul'dayım. İlk sene en sık takıldığım mekan Dorock'tı. Geçen seneyse Katharsis'e geçtik... Bu sene alayına isyan diyip ikisine de gitmiyorum. (Evet Old School'a da gitmiyorum). Gelgelelim neden? İlk sene Mersin'den gelmiş taşralı delikanlı olarak Dorock'a gitmeyi çok severdim. Özellikle ne zaman Pantera veya Lamb of God tshirtlü bir eleman görsem gözlerim dolardı. Malum, Mersin'de sahil gecelerinde Teoman çalan gençlere içten içe küfrederek geçmişti zamanımız, en çılgın gençliğimizi herhangi bir mekana fazla geldiğimizi düşünüp, arabada son ses müzik dinleyip bira içerek geçirmiştik. Kendimizi bir yere ait hissetmiyorduk. Daha doğrusu sıkıştığımızda biramızı yudumlayabileceğimiz bir mekanımız yoktu dolayısıyla Dorock büyülü bir yer gibi geliyordu bizlere, biz Mersin'li tayfaya... Gün oldu, devran döndü ve Dorock'ın bizim içimn en çekici mevzuu olan Murder King Dorock'ta çıkmayı bıraktı, Sin City'de çıkmaya başladı. Biz de Murder King için Sin City'ye kaydık tabii. Aslında yerinde bir "kayış"tı bu. Zira ilk gidişimizi hayatım boyunca unutamam. İki Mersinli... Daldık mekana "Murder King nerede ulan" diyerek... Sahnede başarılı bir biçimde metalcore yapan, basçıdan yoksun bir grup vardı.(gerçek anlamda basçıdan yoksun). Çatır çutur çalınca elemanlar, biz de önlere kaydık tabii. Ama en önde kendi başına pogo yapan elemandan birazcık daha uzakta, sigaramızı biramızı içiyorduk. Neyse Lamb of God girdi, Redneck girdi elemanlar, biz de ayı gibi eşlik ediyoruz. Şarkı arasında grubun gitaristi Sertay(şu anda Murder King ve muhtemelen False In Truth'la birlikte çalıyor paşa):
-Abi siz niye orada duruyorsunuz ya önlere gelsenize, dedi.
Benim cevap çok bariz:
-Hocam biz öne gelmeyelim öne gelirsek biz kesin kan çıkar.
Sustu... Malladı bir müddet. Sonra çalmaya devam ettiler. Gelgelelim akabinde barda bira yudumlamaya devam ediyorduk. Grubun gitaristi arkadaşımın yanına geldi, arkadaş da tabii adamlar fena çalmadıklarından ötürü;
-İyiydi hocam tebrikler.
-Teşekkür ederim.
Bir 10 saniye falan geçti, kafayı çevirdik herif hala orada, gözlerinde bir yaşama enerjisiyle bize bakıyor. Hayırdır babında bir baktık çocuğa:
-İki haftalık grup, ilk konser, üç stüdyo!
-Ha iyiymiş hocam.
Herif ağzımızın içine düşüyordu az daha. Bizi orada çekici kılan ayı kılıklarımızın altındaki ağır ağabey havalarıyla oturup kalkmamız mıydı, üstümüzdeki atlas pasajından alınmış 15 liralık motörhead tshirtleri miydi bilemeyeceğim... Ancak o gece mekanın kralı biz olmuştuk garip bir biçimde.
Neyse... Murder King Dorock'a döndü tekrardan, araya yaz mevsimi girdi, Katharsis'te çalan Gore ve Ötesi'ndeki arkadaşlarımıza destek olmak için biz de Katharsis'e kaydık. Sonra Gore ve Ötesi de Katharsis'i bıraktı. Alayına isyan dedik Thales dedik... Ama bu kadar sık bar değiştirmemizin sebebi sanatçıların değişmesi miydi? Hiç sanmıyorum.
Tıpkı manavcı gibi, "metalci" diye tabir edilen, uzun yağlı saçlı kıçındaki kılları sayarak sertlik katsayısını ölçen adamlardı muhtemelen benim buralardan ayrılma sebebim.

Hiç yorum yok: