Google+ boş mideye iki duble viski: Yaşamaya üşeniyorum.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Yaşamaya üşeniyorum.

Uzun zamandır doğru düzgün yazamıyordum. Sanırım bir süre de yazamayacağım. İş durumları, duygusal çöküş, içe kapanma ve telefonlara bakmama gibi durumlar mevcut. Hoş, telefonla ulaşmaya çalışan da ya akraba, ya Avea...
Sanki büyük bir başarısızlık var her hareketimde.
İşe girdim, işten soğudum, işten çıktım.
Kısa vadede oluşturulacak ve eş dosttan alınacak destekle iyi yerlere gelebilecek bir start-up fikrim oldu, iki aydır kağıda döküp briefini oluşturamadım.
Cinsel tecrübelerimle koltuklarım kabarırdı, cinsel hayatım yerlerde sürünüyor.
Okul başımdaki en büyük belaydı, mezuniyetimi doya doya kutlamaya üşendim.
Altı ay öncesine kadar fazlasıyla aşama kaydettiğim bir kitap yazıyordum. Kitap, altı ay önceki halinde duruyor, rötuşlarını bile yaptırmadım.
Yeni bir blog açtım, keyfime göre post giriyorum. Doğru düzgün patlama bile yapamadı.
İş başvuruları yaptım, görüşme hatta şartları konuşma aşamalarına geldim, işleri alamadım. 
Son zamanlarda, aynada baktığım suratıma bile dayanamıyorum.
Bir iki intihar planladım, kısa vadeli çözümlerdi. Askere gitmek aralarında en uzun vadeli olanıydı. Uzun dönem gidip, muhtemelen doğuda ücre bir köye verilecek, bir yandan cebe para indirip, bir yandan da "Emret Komutanım" çekecektim. Kafayı güzelce boşaltabileceğin başka nasıl bir mecra olabilir ki? Yemedi...
Yazmakla övünürdüm, yazamıyorum. Vakit olmadığından ya da ilhamım kaybolduğundan değil, üşendiğimden... 
Her gün, kendimi öldürüyorum bir miktar, alkolle. Orta yaş krizine girmiş, iki çocuk babası bir erkek gibiyim. İşten geri kalan zamanlarımda yaptığım tek şey mal gibi bu ekrana bakmak ve uyumak. Yemek yemeye bile mecalim yok. Yaşamaya üşeniyorum.
Eskiden en azından bir çizgim, bir sebebim vardı. O sebebi bile unuttum. Hayat üstüme gelmedi, ben de onun üstüne gitmedim. Taşındığım zaman, huzurumu bulduğum zaman her şeyin düzeleceğine kendimi o kadar inandırmıştım ki, hiçbir şeyin değişmemesi hayatımda yaşadığım en büyük hayal kırıklığı oldu.
Kendimi sadece bir iki kez iyi hissettim. O da jazz müziğe denk geldiğim anlardaydı, televizyon karşısında. Olmuyor, galiba tükendim, daha çok erken olsa da. 

Hiç yorum yok: