Google+ boş mideye iki duble viski: Düşkün değil, düşmüşün anıları 13

17 Ocak 2014 Cuma

Düşkün değil, düşmüşün anıları 13



Burayı takip edenlerin en sık sorduğu soru şuydu:
"Sen tek çocuk musun?"
Hayır, değilim; yani düşündüğünüz kadar şımartılmadım. El üstünde tutulmama sebebiyet verebilecek tek bir öğe vardı, o da ailenin soyadını devam ettirebilecek tek kişi olmamdı. Belli bir yaş baremine ulaştıktan sonra o özelliğim de pek bir halta yaramadı.
"Ben hiç sevilmedim." diyemem, çünkü gerçekten benim için canını dişine takabilecek bir aile ve benimle beraber savaşa gidebilecek bir arkadaş grubum var. Ben bile kendimi onlar kadar sevmiyorumdur.
Yaklaşık üç sene süren avare hatta Avarel hayatımın sonunda biriyle tanıştım. Ne ona benziyordu, ne de o dönemden kalan birine. Resmen, seviliyordum; ama bu sefer, sanki başka manada.
"Sana aşığım." cümlesini sadece bir kez duydum geçtiğimiz 25 sene boyunca. Onu söyleyen de kokainman bir kadındı. Aldığı yüksek dozda anti depresen - morfin kombinasyonu ve kokain sonucu söylemişti bunu bana. Ben de ciddiye almıştım. Aptalca...
Kendinizi ininden üç sene boyunca çıkmayan bir mağara adamı gibi düşünsenize. Güneşi, insanları, teknolojiyi görüyorsunuz bir anda. Ne hissederdiniz? Cevap veremiyorsunuz değil mi?
Ben de veremiyorum. Bir yandan severken sevilmenin (Tibet'te bir çeşmeye rastlamaktan farksız, en azından benim için) verdiği mutluluk, diğer yandan ise sanki gerçekten hiçbir şey hissedemiyormuşum izlenimine kapılmamın getirdiği mutsuzluk... Sonuç ne olur, bilinmez; ama sanırım dönemi en iyi anlatan parça aşağıda.

Hiç yorum yok: