Elder Scrolls: Oblivion ve Skyrim'i çok sevmiştim. Hikayesi olan oyunlar her zaman ilgimi çekti çünkü. Senaryo güzel olsun, oynanabilirlik ve grafikler bir o kadar kötü olsun, yine sonunu heyecanla beklediğimden dayanamam ve oynarım.
İyi bir oyuncu olduğum söylenemez. "Gamer"lardan değilim daha doğrusu. Uzun zamandır oynadığım seriler vardır sadece, bir de uzun zamandır takip ettiğim oyun yapım şirketleri... Bethesda'dan çıkan Dishonored'ı duyduğumda, fikirden etkilenmesem de; farklı bir atmosferde geçiyor olmasından ve "intikam" parolasıyla çıkmasından çok etkilenmiştim.
İlk oyunu toplam bir ayda bitirdim. Çünkü hiç bitmesin istiyordum. Her gün azar azar oynuyordum. Corvo... Ülkesinin veba salgını çöken şehirlerini "yaktırmak" istemeyen bir kraliçenin koruması. Düşmansa kraliçenin parlamentosundaki isimler... Daud'un liderlik ettiği suikastçiler, kraliçeyi öldürür ve prensesi, parlamento üyelerine teslim eder. Suç, canlandırdığımız Corvo'nun üstüne kalır.
Corvo'ya, idamından bir gece önce bir amiral ve bir diplomat yardım eli uzatır. Corvo, intikamını alır. Emily, yani prenses ise iktidar olamaz. Çünkü amiral ve diplomat, Emily'yi hapsedip; iktidar hırslarının peşinden giderken, Corvo'yu zehirlerler. Ancak Corvo'yu tüm görevlerine götüren kayıkçı (ki kayıkçıyı fazlasıyla Charon'a benzetmişler) zehri gereken orandan daha az vermiştir. Corvo, Emily'yi tahta çıkarır, ilk oyun biter.
Buraya kadar her şey standart ya da kafa karıştırıcı gelebilir. Ancak buradan sonrası, yani kraliçenin katilini oynadığımız ek paketler ise benim içselleştirdiğim oyunlar oldu.
İlk ek paket, yani ikinci oyun şöyle başlıyordu...
[Duyduklarımı direkt yazdım ve tercüme ettim.]
" I've killed nobles before. Why should an empress be different? For six months, the city had changed. For six months, I've tried to forget what I did to the empress, and her little girl. Whatever doom was coming, I deserved it. But not yet..."
"Daha önce de soyluları öldürdüm. Neden bir imparatoriçe farklı olsundu? Altı ay boyunca, şehir değişti. Altı ay boyunca, imparatoriçeye ve küçük kızına yaptığımı unutmaya çalıştım. Hangi lanet bana biçildiyse, hak etmiştim. Ama henüz değil..."
Daud'un amacı intikam almak değil, kötü karmasını düzeltmektir kısaca. Bu amaçla yaptığı bir dizi suikastin sonunda, Daud'un ve ekibinin saklandığı bölgeye bir dizi saldırı düzenlenir ancak saldırılar hep, ekibin en zayıf elemanları bölgedeyken gerçekleşir. Daud, bir köstebekten şüphelenmektedir. Son saldırının olduğu gün, Daud; bölgesinde kalacağını ekibi dahil kimseye söylemez ve saldırıyı kendi başına savuşturur. Yaşayan ve kanlı bir sorgudan geçen saldırganlar, ihanet eden kişinin ismini söylemezler. Bir anda, Daud ve Corvo ile aynı dövmeyi taşıyan, onların doğaüstü güçlerini kullanabilen birini görürüz sahnede. Kahkaha atan bir kadın... Daud'un en iyi öğrencisini, küçüklükten beri yetiştirdiği kadını gösteriyordur. İhanet eden odur. Son düello yapılır...
Üçüncü oyun, daha doğrusu beni bu kadar derinden etkileyen ve yazmaya teşvik eden oyunda ise düşman; az önce bahsettiğim kahkaha atan kadın ve çetesidir. Üyeleri kadınlardan oluşan çeteyi çökertmek şart olmuştur. Kadın, bir cadıdır ve oyunun finalinde cadının amacını öğreniriz.
Üç oyunu size anlatmamın sebebi tam olarak bu işte. Kadının amacı ve kendimle daha fazla özdeşleştirdiğim Daud... Çünkü cadı, prenses Emily'nin aklına girip imparatorluğu yönetmek adına kara büyü kullanmaktaydı. Daud, hatta Daud değil; ben, cadının planını öğrendiğimde; onu durdurmak için elimden geleni yaptım. Onunla dünyada değil, sol elimdeki dövmeyi elde ettiğim yerde, bana güçlerimi kazandıran The Outsider'la tanıştığım yerde, bir paralel evrende çarpıştım. Kılıcımı önce karnına, sonra boğazına sapladım. Onu öldürdüğümde, The Outsider bana sesleniyordu...
"Herkes seni, kraliçenin katili olarak hatırlayacak. Kimse, prenses Emily'yi kara büyüden kurtaran adam olduğunu; kendinden birini, bir seçilmiş kişiyi alt edebilecek kadar büyük olduğunu bilmeyecek."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder