Google+ boş mideye iki duble viski: "Strange Days" veya "Fulya Günlükleri"

10 Temmuz 2012 Salı

"Strange Days" veya "Fulya Günlükleri"

Çok değil, yaklaşık 3 ay önce şöyle bir şeyler karalamıştım Fulya ile ilgili.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=27836321

Ardından kartlar bir anda değişiverdi. Önce meyhane kapandı, Ali'yi yolcu ettik, meyhaneciyi... Sonrasında finaller bitti; JD & Straight Shot'tan "Can't Make Tears" eşliğinde. Çünkü kaçamıyordum okuldan, bitmiyordu, bir türlü bitemeyecek gibi geliyordu. Ve yaz başlangıcını, yaz okuluna kadar geçecek olan iki haftacık süreyi Mersin'de, evimde geçirememiştim kuzenimle Kadıköy'e taşınacağımızdan ötürü. Tatil bile yapamamıştım yani...

Haldır huldur her haftasonu ev baktık, Sahibinden.com'da aradığım kriterlerle yaratılmış filtre sabitlenmişti browser'ıma. Cumartesi erken kalkmam için Cuma akşamı Ağaç Ev'de en fazla 12'ye kadar çalıyordum, içkisine... Profesyonel bir dj olmadığımı söylememiş miydim? Evet, bir radyo istasyonumuz var şurada ancak hepsi o. (http://roadhouse.caster.fm/) Bir de Ağaç Ev'de biraya çalmak, hobi olarak.

Vakit geçti, kuzenime ulaşamamaya başladım. Ev sahibim de bir yandan bastırıyor, taşınmıyor musunuz artık çıkın evimden şeklinde. Doors vakası, "Strange Days". Halbuki evi bulsak ve kuzenim beğense, eşyalarımı toplamam topu topu 2 saat tutacak çünkü kullanmayacağım her şeyi toplamışım, dolaplar bomboş, gardrobum bile bomboş. Beş tane tshirtü değişmeli giyiyordum.

Ve bir gün dört koldan bastırdık kuzenimin telefonuna ulaşabilmek için. Sonunda annesinin çağrısına kulak verdi, telefonu açtı ve iyi anlamda belirsizliği ortadan kaldıracak, kötü anlamdaysa benim kararsızlığıma sebebiyet verecek tek cevabı verdi. "Ben ona karşı çok mahçubum ama ev taşıyacak durumum yok artık. Çok yoruluyorum, çok yoğunum." Ve o akşam, ailem İstanbul'daydı. Ablamda kalıyorlardı...

Bilgisayarın başına geçtim, bakkaldan dört tane bira söyledim ve düşünmeye başladım. Tek başıma çıksam? 650 lira kirası olan bir yere en fazla... Olabilirdi. Peki başka ne opsiyonlarım vardı? Biriyle ev arkadaşı olmak? Hayır, kendi kanım tarafından oyalanmış ve hayal kırıklığına uğratılmışken kimsenin evine çıkmazdım. Peki şart mıydı evi taşımam? Fulya yeterli değil miydi? O kafayla gece boyu düşünürsün, uyku tutmaz. Yataktan kalkıp kalkıp tekrar bilgisayar başına geçersin. En sonunda üç sularında buldum cevabı. Cevap basitti: yine, yeniden, sonuna kadar Fulya.

Taşınmayacaktım. Kaybedenler Kulübü'nün de, Moda Barlar Sokağının da amına koyaydım... Sakin Anadolu Yakası'nın da amına koyaydım. CHP Kadın Kolları sizin olsundu, evin altındaki Adana Dürüm Salonu benim. İstanbul'da yaşayan yabancı kadınların sık takıldığı barlar sizde kalsındı, Mecidiyeköy'ün leş birahaneleri, meyhaneleri benim olsundu... Ve işin en ince yanı da, taşınmaya yapacağım masrafla; bu evde en az 4 ay tek başıma yaşayabiliyor olacağımdı. Vazgeçtim, aydınlandım; beş sularında, her iki anlamda da.

Fulya günlükleri esas şimdi başlıyordu...

Bu arada bahsi geçen parçalar için de sizi şöyle alalım, ikinci bölüme geçmeden önce:
http://www.youtube.com/watch?v=i0IzG9zGO_g
http://www.youtube.com/watch?v=boeCq8mSY5E

Hiç yorum yok: