Google+ boş mideye iki duble viski: Metro Yolculuğu Değil Cehennem Azabı

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Metro Yolculuğu Değil Cehennem Azabı

Şimdiye kadar ne inişler, ne çıkışlar, ne mental çözülmeler yaşadım, hiç biri bugünkü kadar etkili değildi.
Geçtiğimiz haftasonu telefonumu takside unuttum. Unuttuğumu farkettiğimde, taksi 100 metre uzağımda hareket halindeydi. Ardından alkolün etkisiyle yaşadığım kararsızlık... O saatte taksi durağı dışında açık hiç bir yer olmamasından ötürü telefonu uzun uzun arattır taksiciye, sonrasında "Aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor" anonsu gelsin ve küfür salla...
Ertesi gün BTK'yı arayıp IMEI numarasıyla telefonu kilitletmemden sonra, bugün kütüphanedeydim. Sevdiğim bir arkadaşımın verdiği yedek telefonla... Müzik dinleyemiyordum, dinleyerek çalışamadığım için de konsantre olamıyordum. Çalınma olayından beri beş yüz kez girdiğim operatör sitesine, taahhütlü cihazları araştırmak için tekrar tekrar bakıyordum kütüphanenin bilgisayarlarından. Mevzuyu bilen, bu konulara kafası basan bir arkadaşımı aradım telefonla... "Acele etme" ikazı yeterli olmuştu yiyeceğim kazığı anlamama.
Çıktım kütüphaneden, "Boş ver hakikaten" diyerek metroya yürüdüm. Metro istasyonu ise cehennem azabının başlangıcıydı. Önce asansöre yöneldim, asansör arızalıydı. Döndüğümde karşılaştığım ilk surat, bir kadına aitti. İsmini hatırlamıyorum...

----------------------------------------------------------------------
Bundan yaklaşık üç ay önce internetten tanışıp buluşmuştuk. Alkolün etkisiyle tavırları bir acayipleşmişti... Yanıma kadar sokuldu Thales Room'da, "Beni seksi bulmadığını söylemiştin, şimdi seksi miyim?" diyerek göğüslerini masaya koymuştu. Ardından burada atladığım ancak dileyene anlatacağım bir iki ince detaydan sonra "Bu gece hiç bir şey olmayacak. Sırf beni arzuladığını görebilmek için buluştum seninle." dedi. Daha önce görüşmediğim ancak yine internetten tanıştığım başka bir kadını yedek oyuncu olarak araya soktum. "Benim bir arkadaşım daha gelecek." dedim. Pişti o ya, o hatun da Taksim'deydi. "Niye geliyor şimdi o?" diyerek kıskançlık krizine girdi. Ardından yedek oyuncu sahaya girdiği anda ise beni öpmeye, bana sarılmaya, elini kolunu atmaya başladı. Bazen oyun basittir, ve egosu yüksek bir kadın diğerini asla çekemez. Çılgına dönmüştü, ancak ben ona kapıları kapatmıştım. Ayrıca, sonradan gelen yedeğimin karakteri daha olgundu, yaşı da... Adeta nöbetçi golcü gibiydi. Ve o gece üçümüz birlikte taksiye bindiğimizde, kıskançlık krizindekini evine bırakıp; nöbetçi golcüde geceyi bitirmiştik. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi...

----------------------------------------------------------------------
Kanlı canlı karşımdaydı, yüreğim ağzıma gelmişti. Hemen yönümü değiştirip yollanmıştım diğer metro çıkışına. Utanç duymuyordum, ancak eğer ki Allah ya da Tanrı gerçekten yukarıdaysa, beni cehennemde yakması için en büyük sebeplerden biriydi.
İstasyona diğer yürüyen merdiven ile inerken, bambaşka birini görmüştüm. Bu kişiyse, sanırım hayatımdaki en büyük hatayı yaptığım kişiydi. Alkolün de etkisiyle tabii...


----------------------------------------------------------------------
Radyo yayınına başladığımdan iki hafta sonra, Ağaç Ev'in teras açılışında çalmam üzerine bir teklif gelmişti. Alkol için çalacaktım ve bana fazlasıyla "uyar"dı bu. O gecenin sonunda, bir çift; barda oturuyorlardı. Çiftle aramızda diyalog başladı. Alkollü muhabbet, bol kakara kikiri... Kız, döndü ve sordu:
-Bizim seninle aynı dertten muzdarip bir arkadaşımız var. Onunla tanıştırsak seni?
-Niye, arkadaşınız da mı eskortlara para yetiştirmekte zorlanıyor?
-Ay yok, o da yalnız işte senin gibi...
Ardından Facebook üzerinden tanıştık. Tanıştığımız günün gecesinde yayına girersin, dünyanın en geniş ve ruh hastası çifti olan iki çok yakın arkadaşınla... Mikrofonu açık unutursun, küfürler havada uçuşurken kızın Facebook profiline girilir. Yorumlar arka arkaya patlatılır. Tümü belden aşağı espriler, alkolle yürür gider. Bir gün sonra kız tüm yayının ses kaydını aldığını ve savcılığa gideceğini söyler.
"Foul Play"... Üçümüzden de davacı olacaktır. Ve sonuna kadar da haklıdır aslında. Güç bela vazgeçer dava açmaktan ancak pişmanlık içinde baki kalır insanın... Ulan biz ne yaptık diye düşünür durursun.

----------------------------------------------------------------------
Aha işte peronda da karşılaştım mı bu kızla... Sanki Cem Yılmaz'ın anlattığının aynısıydı cehennem. Bir mikrodalga var(Temmuz'da İstanbul), seni orada kavururken günahlarının videosunu gösteriyorlar.
"Off ne olur bitsin bu" diyerek not defterimi alıp kaba taslak bu yazıyı yazdım ben de kimsenin yüzüne bakmak istemediğim için. Zaten sabahları aynaya bakmakta zorlanacak kadar kendini sevmeyen biriyim, bir de bu yargılamaya tabii tutulunca; tam oldum tam.
Telefon olayı ne mi oldu peki? Eve gelince son kez karar kıldım, evet, taahhütle bir telefon alacaktım. Ancak Müşteri Hizmetleri zaten umutlarımı püskürttü. "Bir cihazın taksidi bitmeden başka bir cihaza geçemezsiniz."
Tıpkı, "Bir günahınızın, hatanızın, pişmanlığınızın süresi bitmeden yenileriyle karşılaşamazsınız." dercesine... Hayat basittir, ancak hayatın bize sunduğu sınavlar zordur işte.

Hiç yorum yok: