Google+ boş mideye iki duble viski: garip bir gün...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

garip bir gün...

(not: aşağıdaki olaylar zinciri yaşanırken kafa yerinde, bünye sağlıklıdır. ayrıca kişi, final dönemindedir)

sabah 10 gibi uyandım. amaç bilgisayarı şişli'de bir teknik servise bırakmak (fanının temizlenmesi için), akabinde de okula gidip 3'te başlayacak olan sınava birazcık çalışmaktı.

şişli'ye gittim sırtımda laptop, yanıyorum ama öyle böyle değil. güneş tepede... izzetpaşa mahallesi'ni aramaktayım. daha önce mecidiyeköy'den gayrettepe zincirlikuyu'ya giderken sol tarafta bir yerler vardı... böyle inancı güçlü insanların bilgisayar tamirinde başarılı oldukları bir yer. izzetpaşa orasıdır herhalde diye gittim, bakkala sordum... "izzetpaşa mahallesi buradan yukarıya, çağlayan'a doğru giderken yeğenim" cevabını aldım. cepte doğru düzgün para da yok... bastım yürüyorum. güneş pişirmeye devam ediyor. bir taksi durağı gördüm. "herhalde bu adamlar biliyordur mahalleyi sokağıyla mokağıyla, 3 5 kağıda götürürler dediğim yere" diye düşünerek sordum açık adresi. "yakın orası bak ben sana tarif edeyim, buradan ışıklara kadar yürü, daha sonra ibne muhtar var bir tane, bizim ibne laz muhtar, hah onun bürosunu göreceksin. muhtarın karşısında da bakkal remzi var, ona sor adresi, söyler sana neresi olduğunu" cevabını aldım. ibne muhtar olayı biraz da olsa sıcakta pişmiş bünyeyi güldürdü. akabinde devam ettik yola... mekanı buldum bilgisayarı verdim okula döndüm. 12'de okula gidip 3 saat boyunca yayılan, toplam yarım saatçik masada kopya hazırlamak için oturan ben, arkadaşlarla çay çorba muhabbeti döndürmeyi daha mantıklı bir hareket olarak düşünmüştüm ki sınava girerken şu soru aklıma geldi:

"ulan ne diye erken uyandın o zaman amına kodumun?"

sınavda sadece 1 soru yapıp 15. dakikada çıktım. bir sigara içip tekrar o iğrenç izzetpaşa mahallesi'nin yolunu tuttum. ama bu sefer içim kıpır kıpırdı, çünkü bilgisayarımı alacak, bir daha da asla oraya uğramayacaktım. gittim, sıcak terletmeye, kavurmaya devam ediyor... bilgisayarcı çocuk yetiştiremediğini, ancak 2 saat sonra bilgisayarı teslim alabileceğimi söyleyince, bana bir hal geldi. metroya kadar en az 15 dakika pişmek vardı. öte yandan mahalleden geçen otobüslerin mecidiyeköy'e mi döndüklerini, yoksa daha önce hiç gitmediğim ok meydanı, cevizlibağ gibi yerlere mi gittiklerini düşünerek otobüs durağına geçtim. yaklaşık olarak 20 dakika boyunca bunu düşünürken, etraftaki insanlara bakıyordum. çok kalabalıklardı. bazen bir otobüse aşağı yukarı 15 kişi bindiğinde "yine iyi yolcu aldın ha çakal" diye düşünüp sırıtıyordum. veya "off 54ör'yi bekleyen de çokmuş ha, hadi şükür kavuşturana binin lan". olayı çözdüğümü düşünüyordum inceden. en azından 41at geldiğinde, levhayı okudum ve maslak tarafına döneceğini düşündüm otobüsün. otobüse bindim, bir sıkıntı baş gösterdi... cevizlibağ'a, olmayan trafikte yardırıyordu otobüs. ama etrafımdaki insanlar "2 durak için otobüse binmiş ibne" diye düşünmesin diye, 4. durakta indim. otobüsün durağı geçmesini bekledim, otobüs durağı geçer geçmez karşıya geçtim. karşıdaki durakta "diş poliklinikleri" gibisinden bir şey yazıyordu. o an hasta ruh örneği gösterdim ve "nasıl olsa başka işim yok, muayene mi olsam" diye düşünerek dolgularımı kontrol ettim. sonra bu fikir saçma gelince bir daha otobüse bindim mecidiyeköy tarafına giden. saatime baktım, sadece yarım saat geçmişti. ne yapsam diye düşünürken uzun zamandır almayı düşündüğüm galatasaray atkısını almaya karar verdim. gittim aldım atkıyı, oradan simit sarayında 1 erkek 2 kadın kombinasyonundaki bir masada oturan bir milfle kesiştim, elimdeki uykusuz dergisini okudum, 7 sularında da gittim aldım bilgisayarımı. şimdi mutluyum. ama ciddi ciddi yordu beni bugün. neden erken kalktım ki?

Hiç yorum yok: