Uyandığımda cüzdanıma baktım. Kuş kadar param kalmıştı. Ailemi arayacak kadar yüzsüz değildim ancak paraya hakikaten ihtiyacım vardı. Aile de kapıları kapattı kısa süreli. İdare etmem gerekiyordu. Sonra bir blues eseri açtım; "Blue and Lonesome"
Little Walter söylerken içten sesiyle, buzdolabına baktım. Deliler gibi açtım ve soğuk suya ihtiyacım vardı önceki geceden ötürü. Bir kutu bira ve dibi kalmış Jim Beam ile; gazı bitik; bir hafta önce aldığım 2.5 litrelik kolayı gördüm. Yiyecek namınaysa hiç bir şey yoktu. Önce dün gece sardığım kurumuş tütünü içtim. İki üç taneydi... Ardından yana yakıla evde tütün bazlı herhangi bir şeyler arayıp Sinan'ın zulasındaki ince puroları gördüm. Biranın yanında yaktım. Bira bitti, çıkmam gerekiyordu. Çıkmadım. Jim ile kolayı karıştırıp blues dinlemeye devam ettim. O iğrenç kokteyli içerken de, burada bir değil bir sürü yazıda bahsettiğim D'yi hatırladım. (İlgili linkleri yazmayacağım.)
Bir ay kadar önce siktiri çekmişti. İntikam almak için değil; uzun zamandır aklımda olduğu için yazmaya karar verdim.
Geçirdiğimiz ilk gecenin sonunda mutluydum aslında. On sene boyunca beklediğin bir kadın sonuçta. Sana bacaklarını açıyor. Sen ne istediğin konusunda kararsızsın. O, ağzını kamışının etrafında gezdirdiğinde ne kadar kötü bir iş yapsa da; işin içinde duygular var. Duygular, seni her zaman düzmek isteyen duygular...
Bitemiyorsun çünkü çok fazla içmişsin. Bitmek de umrunda değil. Ona sadece sarılmak ya da onun dudaklarına bir kere de olsa yapışabilmek arzundu. Gerçekleşti, sonunda. Ama nereden bilebilirdin ki sadece bir gece olacağını?
Hayat tarzımı, fuck buddy ilişkilerini, takılmaları, "loser" olmamı falan eleştirmişti; her zaman. Hayatım boyunca ne hayat tarzımla ilgili, ne de sağlığım veya düşüncelerimle ilişkili eleştirileri siklemedim. O gece yaşanınca da bırak eleştirileri dikkate almayı; Sidney planını rafa kaldırmayı bile düşünmüştüm.
Süreç ilginç ilerliyordu. Bazen beni itiyordu... Yazdığımda cevap vermiyor, sallamıyordu. Bazense çat diye telefon açıp kendi iş ve kişisel hayatıyla ilgili duyduğumda pek de sikime takmayacağım -evet, takmadım da- ayrıntılar veriyordu. Bazen "Ne yaptın?" demek için arıyordu, bazen benimle bir parça paylaşıyordu.
Ama kötüydü. Bir şeyler eksikti.
Suçladım. Taşınmak üzere olan arkadaşına bu kadar yardım etmek istemesi ya da anası gelince benimle görüşemeyecek olması, beni çok da umursamadığını düşündürdü. Bir gece kafam dünya haldeyken, mesajlaşmaya başladık. Her şeyimi anlattım.
Kaybolduğu bir sene boyunca ne bok yediğimi, kendisini ne kadar istediğimi, onun için burada kalabilecek kadar manyak olduğumu, her şeyi anlattım. Cevabıysa çok basitti.
"Sen beni o liseli ergen heyecanınla istiyorsun. Aramızda bir şeyler geçerse bile bunun sebebi senin heyecanın olacak ve o heyecan bitince yine mutsuz olacağız."
"Mutsuz olalım?"
Siklemedi. Sonra yıllardır eleştirdiği hayatımla ilgili bir şeyi bir kereliğine de olsa benimsediğini gösterdi.
"O gece çok sarhoştum."
Bu, benim hayatımda vardı ancak bir kere olsun hiç bir kadına "Çok sarhoştum." dememiştim. Sikti attı dünyamı. Zaten o mesajı attığı geceden beri tepe taklak ilerliyorum. İstanbul'da ne bok yaptığımı bilmiyorum. Başvurduğum iş sayısı yüze ulaştı. İşsiz ve evsizim. Duygusal bir şeyler zaten yok. Cinsel bir şeyler konusunda da şanslı olamıyorum eskisi kadar... Ters-sert.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder