Boktan zamanlarım tam gaz devam etmekte... Tek adrenalinim ya da tek eğlencem; Oscar ile çıktığımız pick up geceleri. Kadınlarla tanışmak, heyecanı hissetmek, numaralarını almak ve ortadan ne yazık ki kaybolmak zorunda kalmak... İş desen hala yok. Somut gelişmeler var ama işin kendisi yok. Okul 1.99 ile bitiremediğim bir okul... Ailem mezun olduğumu sanıyor. Dilara vardı bir ara, bu aralar çok sık yazardım, o da "O gece çok sarhoştum." kartını çekip setle kapattı etrafını. Surların arasında bıraktı kendini ve onu yıkacak bir mancınığım yoktu. Kendi kendime siktir çekip defoldum gittim hayatından. (Biliyorum, kadınlardan çok fazla bahsediyorum fakat bir o kadar da yalnızım. Dolayısıyla Dilara ile ilgili yazdıklarımı tek tek linklerle ilişkilendiremem. Ama fikir vermesi açısından "D" başlıklı yazıya bakabilirsiniz. Zaten ona karşı kendi kendime siktir çekmemin üzerinden neredeyse bir ay geçti veya benim için o kadar uzun geldi)
Bir Candan vardı. http://bosmideyeikidubleviski.blogspot.com/2013/08/evsizin-karaladg-bar-pecetesi-3.html Şu yazıda bahsetmişim kendisinden. Hoş, bahsettiğimi de hatırlamıyordum. Onun adının blogda geçtiğini bile bilmiyordum. Geçiyormuş... Yani dün bunu iddia etti, ben de inanmadım. Yazsam hatırlardım. Sağlam bir iz bırakmamış demek ki.
Dün gece... Kadıköy'de yine Oscar ile pick up mevzularına girmeye çıkmışız. İkili bir kadın grubu ve yakın bir kadın arkadaş tarafından ekilmiş olmanın bitikliği üzerimde. Yitik hissediyorum kendimi. Sinirlerim bozuk. Egom örselenmemiş, adeta paramparça edilmiş iki gelişmeyle. Oscar yanımda ama, bunu hissetmek güzel. Düşersem onun ayakta olacağını biliyorum, tahmin edebiliyorum. Rexx'in önünden geçiyoruz tam... Bir kadın gözlerimin içine bakıyor. Aynı bakışı bir seneden daha uzun süre önce Cevahir'in önünde görmüştüm, Bourbon'u gezdirirken. Eve gittiğimdeyse Facebook'umda bir adet "Sen köpek mi aldın?" mesajı vardı bir senedir görmediğim bir kadından gelen. Sıçıp batırdım o açılmaya çalışan muhabbeti. Sinirliydim hala. Hayal kırıklığım ve acıyan canım hala ön plandaydı. Tabii bir JENGA oyununun yıkılan parçalarından farksız egom da vardı işin ucunda. Sustuk yine, ta ki dün gece o iki gözü ben görene kadar.
Saçlarının rengi açılmıştı. Muhtemelen yine o lanet Bodrum'da tatile gitmişti. Emin olamadım, kim olduğundan. Hatırlayamadım resmen. Dedim ya, canımı yakmış ama o kadar izi kalmamış.
Telefonum çaldı. Bir Facebook mesajı... "Ben az önce seni gördüm." Evet, Rexx'in orada karşılaştık dedim. Tipini, ismini, göğüslerini, canımı nasıl yaktığını hatırlayabilmiştim ancak nereden tanıştığımızı hatırlayamamıştım. Woodstock'a oturduk Oscar'la. Onu da çağırdım. Telefonunu verdi. Whatsapp'tan yol tarifini gönderdim.
Her ne kadar standart bir womanizer gibi tavrımı korumaya çalışsam da, beceremedim. Womanizer olamayacaktım. Bir maske lazımdı... O da "Ağzıma sıçtın sen yeterince, şimdi sıra bende." idi. Yüklendim, durmadan. Mutsuz, sıradan bir adamdım ve alınacak ufak bir intikamım vardı.
-Sen neler yapıyorsun?
-Bir bankada çalışıyorum.
-Oof, sıkıcı.
-Pazartesi alsam ben seni olmaz mı? Haftasonları işim oluyor da. (Bunu derken elimi gevşek bir yumruk haline getirip kimi için sakso kimi için 31 anlamına gelen hareketi yaptım.)
-Üzgünüm. Doluyum. Pazartesi erkek arkadaşımla olacağım.
(Attığı en güzel gol buydu.)
-Aaa oyuncaklarınız mı var?
-Yok bende gerçeği var.
(Gol sevinci)
-Nereden buraya geldin?
-Caddebostan sahildeydik. Hatta bak çantamda top var. (Bir voleybol topu var o eşşek kadar plaj çantasının içinde)
-Off kıro, gitmiş bir de kırtasiyeden top almış.
Bunun gibi, kimi zaman Oscar ile yaptığımız bir sürü aşağılama. Biliyorum, maçı kazanmaya gelmişti. Onu Facebook'tan silmemin intikamını almaya gelmişti ki oturduğu mekanda birasını söyleyip bir kenara bırakmıştı, söylediğine göre. Maçın kaderini belirleyecek ya da benim "babayı almamı" sağlayacak hareket ise yan masada oturan iki 30+ kadından geldi. Set açtılar, diyalog kurmaya çalıştılar...
Başlangıçta Oscar'ı serbest on numara pozisyonunda oynatmayı düşündüm. Candan'a biraz daha yüklenecektim ama sevgilisi vardı. Yüklenemedim. Sonra canım sıkıldı, dönüp yan masadaki kadınlarla konuşmaya başladım. Yüzü biraz ekşidi. Hoş, onun ekşiyen tek tarafı yüzüydü. Benimse zaten anal yoldan bir dildoyla vazelinlenip defalarca düzülmüş olan özgüvenim; zaten tatmaya çalışsam ekşi bir lezzet verirdi. Limedan bile daha ekşi...
Yan masayla olimpiyatlardan, karşıdaki midyeciden, garsonlardan konuşurken biz; o toplanıyordu. Ben gidiyorum, dedi. Tamam, dedim. Önce hesabımı ödeyeceğim, dedi. Ödeme, bir daha görüşmemize bahane olur, dedim. Dinlemedi. Gitti hesabı ödedi.
Aslına bakarsanız, ağzıma sıçmış olsa da mutluydum. Oscar'a "Memnun oldum." dedi. Ben de elini sıkmaya çalışırken oturduğum yerden, kalkmayacak mısın, dedi. Suratına değil de, vücuduna baktım. Bir mini şort ve beli açık salaş bir t shirt giymişti.
-Belin açık, tabii ki ayağa kalkarım.
Belinden hafifçe tuttum yanaklarından öpüp yolcu ederken. Belindeki elim tshirtün boşluğundan içeri girdi. Yerime otururken "En azından sırtını elledim eheh." dedim.
Onun gidişi, benim oturmamın ardından otuz saniye bile geçmeden yan masadaki kadın bana bakıp "Babayı aldın değil mi?" dedi, "Evet." dedim. Muhabbet ettik, telefonlar alındı, bastık gittik.
Düşmeyi bırak, çakılmıştım yere. Vücudunu aklımdan çıkaramadım. Kendisini de... Thales'e geçip bir şişe kokteyl söyleyip iki kafadar içtik. Bağırıyordum...
"Tüm gidenlere, reddedenlere, alayının şerefine."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder