Aynı olayı farklı ağızlardan bin beş yüz kez dinlemekten nefret ederim. Dolayısıyla size de işkence etmemek için kısa bir özet geçen wingim Oscar'ın yazdığı yazı şuradadır.
http://zamparaninseyirdefteri.blogspot.com/2013/09/5-kacma.html
Şimdiye kadar yüzlerce kadınla tanıştım. Tabii ki küçük bir kısmıyla yatabildim ya da iletişim bilgisi paylaşabildim. Ancak bu ikili biraz farklıydı.
Gamze'nin güzel olduğu belliydi. Burnunun estetikli olduğunu ilk gördüğüm an fark etmiştim. Sanem ise Londra'da uzun bir süre yaşamıştı ancak orada yeterince eğlenememiş veya burada göreceği ilgiyi görememiş olacak ki; tanıştığımızda tam bir yarrak delisi gibi davranıyordu.
Sanem'e davranmıştım çünkü beşinci kez falan bu iş için dışarı çıkıyorduk ve çirkin kadın genellikle daha "kolay" kadını oynar. Evet, Sanem tam tahmin ettiğim gibiydi. Rahat görünmeye çalışan kadındı. Çeşitli oyunlar, "the more is the merrier" (ne kadar insan o kadar iyi felsefesi) anahtar kelimeleri ve içilen bir dolu içki...
Velhasıl, iki kadınla tanışan iki alfanın ortama nasıl barzolar gelirse gelsin, orayı terk etmemesi ve oyununu ortama kabullendirmesi gerekir. Biz böyle yapmadık. Aslına bakarsanız neden böyle yapmadığımız da çok belliydi benim açımdan.
Oscar ile muhabbet eden Gamze gayet başarılı bir kadındı ve kafa yapısı bize çok yakındı. Sanem ise doğumgünü gazıyla hareket ettiğinden, masayı hıyar tarlasına dönüştürmeye, etrafındaki ucu likörlü lolipop sayısıyla (bu noktada ben lolipoptan ziyade elma şekeri oluyordum) orantılı ilgiyi "içinde" hissetmek istiyordu.
Hey, dürüst olun. Barda tanıştığınız ve o bardan bambaşka bir yere götürebildiğiniz iki kadından biri; ortama beş sapın girmesine sebep oluyorsa, modunuz düşer. Çünkü onlara yetememişsinizdir.
Oscar'ı yanıma çekip "Seninle bir şey konuşabilir miyiz?" dedim ve sorduğum ilk soru; "Telefonun, cüzdanın, sigara ve çakmağın yanında mı?" oldu. "Evet." dedi.
"Şimdi beni iyi dinle. Ciddi bir şey konuşuyor gibi yapıp ileriye doğru yürüyeceğiz ve ilk sokaktan sağa yürüyerek döneceğiz; ardından topukluyoruz. Dünya da sikimde değil açıkçası. Zaten ortam kılıç savaşına dönmüş. Kendine içki ısmarlatıp kaçan orospuları oynuyoruz bugün." dedim. "Anlaşıldı." dedi ve çok kısa bir sürede Asmalımescit'ten Odakule'ye varmıştık.
Ertesi gün kadınlarla iletişime geçmeyi denedik. Sanem her ne kadar "Ne zaman görüşebiliriz?" temalı mesajlar atmaya devam etse de; Gamze bizi siklememeye kararlıydı. Herhangi bir mesajıma cevap alamıyordum, Oscar da alamıyordu.
Bir gece yine aynı boku yiyip yeni kadınlarla tanışmaya aynı mekana gittik. Karşılaştığımızda gülümseyip selamlaştık. Gamze hesabı kitlemiş olmamız üzerine laflar sokuyordu, ben de açıkçası "He, soktuk hesabı kaçtık." diyordum. Mekanda açılacak set olmadığından ötürü bastık gittik.
Bazen durum, düşündüğünüz ya da düşünebileceğinizden çok daha kötüdür. Bir sürü sokak, bir sürü bar gezdik ancak açılabilecek tek bir set dahi yoktu. Aynı yere geri döndüğümüzde Sanem bize selam verdi ilk. İngilizce bir iki kelime sıkıştırmak istersin araya, İngilizce bildiğini göstermek adına çünkü götünden kan çekilmiştir yıllarca... Fakat Sanem Tuncelili olmasıyla gurur duyan bir kadın olarak benimle küllüm İngilizce konuşuyordu.
-How should I call you? Because I have added you as "Neat Whiskey" to my contacts.
(Sana nasıl hitap etmeliyim? Çünkü rehberime seni Neat Whiskey olarak kaydetmiş(em)).
-Forget it. You can call me "daddy".
(Salla gitsin. Bana "babacığım" diyebilirsin.)
Bunu dediğim an, yanımızda bulunan iki iri yapılı atletik siyahi arkadaştan bir tanesi bana hafif bir omuz çakarak Sanem'in yanına geçti ve onun elini tuttu. Dayak yememize ramak kalmıştı adeta.
"Abi gidelim bak zencilere siktirecekler bizi." dedi Oscar. Haklıydı.
O gece daha ne tarz boklar yedik hatırlamıyorum açıkçası. Ancak ortak kanı belliydi: hesabı kitleyip kaçmış olmamız bu kadınlara koymuştu. Bir gece ansızın Gamze'yle konuşmaya başladım. "İyi yalnız bizi dövdürmediniz o gece." dedim.
Belli zamanlarda kontrolün karşınızdakinde olduğuna izin vermeniz gerekir. Bu sadece kadınlar ya da karşı cins ile alakalı bir durum değildir. Tek amacınız iplerin onun elinde olduğuna, onu inandırmaktır. Gamze'ye karşı bu yaklaşımı kullanmam, onun hoşuna gitmişti. (Bu yaklaşım, damsız girilemeyen mekanlarda badigardlara yapıldığında da işe yarar ayrıca.)
Ardından geçen beş on cümleden sonra, Gamze'yi sildim. Sanem'i de sildim. Çünkü maceralarımızı bir blogda topluyorduk ve birinden omuz yememe sebep olan kadın; uzun vadede o birinden başka şeyler yememe de sebebiyet olabilirdi.
Cümlelerinden bir tanesinde Gamze, bizi arkadan düzeceğini düşündüğümüz siyahi arkadaşların memleketlerine döneceğini söylediğinde; aslında oyun bitmişti. Gamze ve Sanem birer asosyaldi. Gece boyu dışarıda takılıp, yanlarına gelen -bizim gibi- saplardan bir iki tanesini seçiyor ve bu şekilde sosyalleşiyorlardı. O gün bana omzu çakıp Sanem'in elini tutan siyahi -veya sikerim siyahiyi, zenci işte amk- eleman da bu sosyalleşmenin meyvesiydi.
Keza Gamze, Sanem'in eski sevgilisinin arkadaşıydı ve tanışmaları bu şekilde olmuştu. Türkiye'deyiz. Emin olun, bu şekilde bir tanışma ve kaynaşma olduysa bunun sebebi pasif tarafın (Gamze) aktif tarafla (Sanem) vakit geçirdiğinde çok eğlendiğini düşünmesinden kaynaklanır.
Ben bu ikisini sildikten sonra çatır çatır anlattım. Biz bu şekilde yediğimiz boklar için bir blog oluşturduk, orada Oscar ile beraber yazıyoruz, dedim. Siz de amcaoğullarını kapıp gelirsiniz, ağzımıza yüzümüze sıçarsınız diye korkuyorum, bu yüzden sizi sildim, dedim. Dedim dedim de; blogun anasayfasının adresini vermeyi unutmadım.
Oscar yazdı işte, tepedeki yazıyı. Güzel de yazdı, güzel de ifade etti fakat sonuçta elimize geçen tombul taşşak oldu. İki apayrı kadının götünü kaldıran bir yazı yazdık; cumartesi üzerine sözleştik, kafasını aldık ve bu hikaye de burada bitti.
Zaten, sikeyim Sanem'i de Gamze'yi de... Size bir şey olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder