-Siz metroya mı bineceksiniz?
-Evet onlar metroya binecekler...
Şaşırmamıştı, bilmiyorum neden. Kızlar Taksim diyordu, önce biraz demlenip, daha sonra Machine'e gideceklerini söylüyorlardı. Ben mi? Cevahir'de geçirilen yaklaşık 2 saatten sonra iptaldim. Yorgun değildim aslında, normalde birlikte vakit geçirmeyi sevdiğim bir kadın için bırak Taksim'i, Fizan'a bile giderdim ancak canım çekmedi, bilemiyorum. Cevabı verdiğim elemanla beraber Ortaklar yönünde yürümeye, mahalleden bahsetmeye başladık. Yol bitti, ablamdaydım. Çantamı aldım, Siyah Beyaz isimli ve hiç bir yere gitmeyen filme on beş dakika bakıp tekrar yola koyuldum. Kafamda Canned Heat'ten On The Road Again çalıyordu Mustafa Abi'nin meyhanesine, Volkan'ın unuttuğu gitarımı almak için giderken. Takılıp takılmayacağımı sordu Volkan, Möhkem'e. "Hayır ablamdayım" dedim. Tek gitmek, tek içmek, tek takılmak, tek tabanca olmaktı aklımdaki. Yollan o zaman paşa gönüllü, meyhaneye...
Nusret Abi yine elinde ud, ekibiyle çalıyordu. Türk Sanat Müziği değil de, Halk Müziği dökülüyordu rakılarla beraber, bardaklara değil, kulaklara. Çaldığı parça bitince sordu, "Mahmut kardeşim de burada, hoşgelmiş. Bugün yalnızsınız?" Gözler bana çevrilmişti, ama vereceğim cevap da az çok belliydi başından beri. "Herkesin bazen yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Sipariş alan garsondan, rakı doldurmayı; buz atmayı, su koymayı kesmesini istedim. "Tabii ki efendim, sizi rahat bırakırız" dese de, hevesli olan genç garson; bu talimattan habersizdi. İlk dublem bittiği anda doldurmaya çalıştıysa da, elimle "Hayır" anlamına gelen sinyali verdim. Özür dileyip arkasını döndü.
"Ne demiş şair? Günahı benim değil mi? Kendim doldurur, kendim içerim."
"Estafurullah, ben size kardeşlik yapıyorum. Yaş kaç?"
"21."
"Abilik yapıyorum diyelim, 2 ay sonra bir çocuğum olacak."
"Allah bağışlasın, fakat bugün almayayım ben abiliğini birader, rahat ve sakin olmaya çalışıyorum, kafam bulanık."
"Tabii efendim."
Daha sonra tanıdığım garsonlar geldi, hal hatır sordular, hak verdiler, selam verdiler, ikramda bulundular. Belki paraydı, belki de meyhane kültürüydü bana gösterilen saygının sebebi, bilemiyorum. Aklım bir deryanın içine girdi o an. Annemin alkol yatkınlığım konusunda yaptığı yorum... Eve sarhoş gelip kustuğum zamanlar, çok içtiğimi söylerdi. Eve ayık gelip kusmadığım ve bilincimin yerinde olduğu zamanlar ise, alkole bünyemin alıştığını ve buna üzüldüğünü söylerdi. Eh, haksız sayılmazdı belki ikisinde de, ancak çok pesimistikti. Dede yadigarı tespihi elime alıp uzun uzun baktım. Hatırlamaya değil, unutmaya çalışıyordum birer birer dökülen yakınlarımın toprakla münasebetini... Sonra tespih indi, sonra elim indi, sonra ben indim. Başka şeyler vardı unutulması gereken, biliyordum. Ama bir labirentteydim ve unutamıyordum. Bir, iki şarkı isteği Nusret Abi'den, rakının dibinin ufukta görünmesi; sakin devam etme...
Nusret Abi, "Kimseye Etmem Şikayet" dileğimi yerine getirdikten sonra, ismim bir kez daha duyuldu hoparlörlerden. Kadeh kaldırarak hafifçe selam verdiğimdeyse, arkamdan feminen bir erkek sesi geldi. Evet, arka masamdaki gay çiftin -büyük ihtimalle- pasif elemanı konuşuyordu,
-Bu sizin isteğiniz miydi?
-Evet.
-Bravoooooooooo. Harika bir seçim.
-Eyvallah.
Sıradan geçerken zaman, meyve tabağı, ardından rica ettiğim Dallas; ve tekrar yola koyulma... Bugün birisi sıradan bir günümü anlatmamı istemişti; hayır, etiketlenen arkadaşlardan biri değil, listemde olmayan biri. En güzel biri falan da değil, sıradan biri. Belki kapsamlı anlatamadım ama kısa bir zaman diliminde benim rutinim de bu.
not: Yine aklıma gelenleri sıradan etiketledim, bir heyecanla dönüp baktıysanız, kusuruma bakmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder