Google+ boş mideye iki duble viski: Anti kahraman olarak seçilen baba figürü

23 Mart 2011 Çarşamba

Anti kahraman olarak seçilen baba figürü

Küçükken, ergen gerisiyken veya ergenken en çok tartıştığım isim babam olmuştur. Restleşmeler, kapıyı çarpıp odaya sıvışmalar onun televizyonun sesini kökleme kontrasıyla karşılanırdı. Ufaktım veya ergendim, anlayamıyordum onu. Hala anlayamadığım yönleri var belki, ancak tüm bunlara rağmen her daim anti kahramanım oldu, veya daha derin düşünürsem Fareler ve İnsanlar'ın George'uydu ben kendimi Lenny gibi hissederken. Derinden fantastiğe uzanırsak; benim kralımdı, ben de prenstim; "küçük" olmayanından.

Savaşçıydı. ÖSS denilen ve bir insanın öğrenme becerisini, zekasını, bilgisini 3 saat gibi dar bir zaman diliminde ölçen, dünya üzerindeki en saçma sınav sistemine karşı savaş açarken; benden tek bir dileği olmuştu. "Sistemi kullan." O ara her ne kadar restleşsek de, tavsiyesini dinlemiş ve başarılı olmuştum. Saçma bir sınav sistemiydi ancak boşluklarını farkedebilen, kendini lisans öğrencisi olarak buluyordu. Bir dakika bile sorgulamamıştım onun sisteme açtığı savaşı, çünkü o taviz vermemişti bana bu tavsiyeyi verirken. O sistemle savaşıyordu, bense sistemi kullanarak başarılı oluyordum. O, memleketim Mersin'in en iyi liselerinden birinde kimya öğretmeniydi ve ilkelerinden vazgeçmeyerek, kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan akbabalardan olmamış, ne kendi öğrencisine; ne de başka birine -biz baskı yapmadıkça- ders vermeyi reddetmişti. Çünkü dershane denilen ticarethanelerden de, lise öğretmeni denilen paragöz vantuz balıklarından da nefret etmişti ve kararı kesindi. Aynı şekilde emekli olunca bir özel okula kapağı atıp aldığı parayı helaliyle yemekten ziyade; evinde oturup köşesine çekilmeyi tercih etmişti.

Daha eskiye dönelim, belki de çok yenilerden girdim; bilemiyorum. Ancak bana kargı, misina ve çarpmadan bir olta yaptığında yaşadığım mutluluğu unutamıyorum. Gemici düğümü, balıkçılığın inceliklerinden anlamazdı ancak siyah poşet içine konmuş iki birasını kapar bakkaldan; soluğu iskelede alırdı. Ağzında Tekel 2001 sigarası, uzattığı kargıyla saatlerce beklemeyi bilirdi ve yavaş yavaş öğretiyordu bana, benim ilgim olmasa da... O dönem ben öğleyin izmarit çarpmaya uğraşırken; sitenin abileri gelir, "Maho ne tutuyorsun abisi?" derler ve izmarit cevabını alınca, "Kalıbından utan, baban kefalleri çatır çatır çarpıyor, sen burada izmarit bekliyorsun!" çıkışlarını yaparlardı.

Aynı dönemler kimi zaman hiç beklemediğim bir jestle çıkagelirdi... Bunlar bazen Umut Sarıkaya karikatürlerine, Cem Yılmaz esprilerine konu olan alkollüyken getirdiği gofret, bazense -özellikle ergenlik dönemimde- beni eve çağırıp, "Oğlum, aşağıda bir şey içmediysen rakı dolduracağım; içtiysen bira söyleyebilirim sana" diyerek güzel ve derin, onun yapacağı göndermelerle şekillenen sohbetlerle bir derin deryaya girmemizdi.

Ancak vakit kadar, boynuz da kulağı geçti be peder. Aynı karakterdeyiz tamamen, dikbaşlı; inatçı, gururlu, çabuk parlayan, birer Mersin evladıyız ikimiz de; senin sürenin dolmasından korktuğum kadar hiç bir şeyden korkmuyorum şu an. Sigarayı bırakman bu korkumu bir nebze dindirse de, Galatasaray-Fenerbahçe; etle tırnak gibi olmamız, didişsek de birbirimizi -senin üniversitede öğrendiğin tabirle- nötrlememiz, tatlı-sert rekabet ortamını oluşturmakla beraber, bağımızı da arttırıyor.

Şimdi merak ediyorsunuz değil mi, babanın başına bir şey mi geldi diye? Hayır, sağlıklı bir emekli olarak yaşamını sürdürüyor İstanbul'a bile değişmeyeceğim memleketimde. Arada İstanbul'a geliyor, baba oğlun yanı sıra, tayfamı da topluyorum ve birlikte içiyoruz, muhabbet ediyoruz ancak o rekabet her zaman var. İnce laf sokmalar, şakalaşmalar... Kötü niyet veya iyi niyet diye nitelendirilebilecek bir şey değil bu; daha ziyade iki denk karakterin kapışması... O tecrübe, zeka ve sakinlikle öne çıkıyor; bense dinamizm, hazır cevaplılık ve agresif olmamla... Aynı karakterleriz ve aynı şeyleri savunuyoruz belki fakat yollarımız farklı, üsluplarımız ve kimi zaman aldığımız tavırlarımız farklı. Birbirimize dadanmadığımız zaman ne mi oluyor? Aynı ketum durumlara, aynı samimiyetsizliklere, aynı çarkları gevşek sisteme, aynı maskelerin arkasında saklanan aynı sürüngenlere karşı savaşıyoruz.
Biliyorum soracaksınız... "Niye anlattın bunları bize, niye kafa açtın gece gece?"
Güçlü olanların da kimi zaman günah çıkarmaya ihtiyacı vardır.

Hiç yorum yok: