Tarih: Haziran Başı 2009
NP: David Bowie - The Man Who Sold The World
(loop mode: on)
3 saat sonra evden çıkmam gerekiyor... havaalanı şirketinin servisine atlayıp adana havalimanı yolları... oradan da istanbul.
ancak acı olan şu ki, bugün, bir an için de olsa, yaz okulunu güzelim mersinim'de okuyabileceğimi düşündüm. annemin fikriydi tabii...
-oğlum bir araştırsana burada okuyanlar var yaz okulunu...
-oha çok mantıklı.
araştırdık, içimizde patladı tabii... okulun forumuna sordum, olmaz dediler. bir an bunun için umutlanmak bile ne kadar sevindirdi beni anlatamam. tekrar ana ocağında okula gitmek gibisi var mıdır be... hani yemeğini bulaşığını geçtim, ailenin değeri apayrı. her ne kadar çoğu zaman bunu reddetsek de, çoğu zaman arkadaşlarımıza havalı görünebilmek için bunu inkar etmeye çalışsak da, gerçekten çok ayrı bir değeri var ailenin. bunu geçen yıl anladım ben... telefonla konuşmaktan zevk almıyorum annemle veya babamla, onun dışında msn kişi listemde annem var ve engellenmiş vaziyette. ama her mersin'den istanbul'a geçişte, bir daha anlıyorum onları ne kadar çok sevdiğimi.
tarihi tam olarak hatırlamıyorum, 9.30'ta adana'dan kalkıyordu uçağım... 9.30'ta kalkan uçağa yetişebilmek için de arabayla 15 dakika mesafede olan mezitli migros'un önüne geçmek gerekiyordu 6 sularında. hesapta babam götürecekti beni migros'un önüne, ancak akşamdan kalma olduğu için annemle yola çıkmıştık.
daha güneş bile doğmamıştı... sokak lambalarıyla aydınlanan mavi gözlü kızın asfaltını, yavaş yavaş geçiyorduk. hiç bir şey düşünmüyordum...
servis daha gelmemişti migros'un önüne vardığımızda. annemle birlikte beklemeye koyulduk. gözünden uyku, yüzünden hüzün akıyordu. bakmamaya çalışıyordum pek yüzüne, gözlerimden o sıcak, tuzlu ve duygusal sıvıyı dökeceğimden korkarak. çünkü böyle bir durumda hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktı ve ağlaması, gidişime üzülmesi, duygulanması istediğim son şeydi.
servis geldi, valizlerimi yerleştirip içeri geçtim. hala bekliyordu. "kalksa da şu anı bir atlatsak" diye geçiriyordum içimden, kulağımda limp bizkit'ten everything şarkısıyla birlikte. derin bir şarkıydı, melankolikti ve deneyseldi. 1 dakika, 2 dakika, 3 dakika... servis kalkmak bilmiyordu. motor çalıştı nihayet. bu sefer tutamamıştım işte kendimi, ona camdan bakıyordum yaşlı gözlerle. gözleri doldu, yüzünü eliyle kapatıverdi... perdeyi örttüm ve iğrenç bir ruh haliyle yola koyuldum.
bu benim hikayemdi, bu benim yazgımdı. süper bir evlat olamamıştım belki, duygularımı hep saklamıştım belki, ama ailemin değerini geç anladım. bana koyan da buydu işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder