Hayatım boyunca öğrenemediğim tek bir şey vardı.
Sınır çizmek...
Kalın
duvarları olan bir adam olarak doğmadım. Sık görüşmediğim ve görüşmek
zorunda olmayacağım insanlara karşı sınırlarımı rahatlıkla çizebilmeyi;
üniversitede zamanla öğrendim. Dangalaklara karşı kapalı kartlı oyun,
sessizlik, gereksiz muhabbetten kaçınma gibi özellikleri kazanmam 20 yıl
sürdü anlayacağınız.
Ama bir yerde koptu işte hep film.
O nokta da alkol oldu...
Nasıl mı? Örneklendireyim.
4
Levent'te ahırdan hallice bir eve taşınmıştım Eylül'de. Çünkü ev
hazırdı. Ev arkadaşı arıyordu yakın bir arkadaşım. Ben de geçici olarak
orada kalacağımı söylemiştim. Odadaki eşyalara kadar her şey fazlasıyla
vardı. O kadar fazlasıyla vardı ki her şey, temizliğe kalkıştığım gün
(temizlik değil, kabasını almak diyelim) 8 jumbo poşet çöp çıkmıştı
evden.
Biz üç kişiydik. Ben, yakın arkadaşım, bir de benim
taşınmamdan bir ay sonra, bir gece ansızın eşyalarını toplayıp arkasında
yaklaşık 1000 lira fatura borcu ve dört koli ıslak çöp bırakan bir
andaval...
Zaman içersinde kendi odamı adam ettim. Üçüncümüzün
aniden evden ayrıldığı gün, kiraya zam gelmesi; kalemize giren gol
olmuştu. Üçüncü bulalım dedik... Diyalog, ilanı vermemizin ertesi
gününde gelen çocuğun evi görmesi ve beğenmesinin ardından şu şekilde
gelişti.
-Of, var ya; evi görmeye gelebilir miyiz, diye soranlar oluyor. Hepsini lisenin en popüler kızı gibi reddetmek harika bir şey.
-Hadi bakalım.
Arkadaşımın
kendini bir prom queen gibi hissettiği günün hemen ertesinde, eve 3.
olarak gelecek arkadaşın da soğan erkekliğini kanıtlaması kalemizde
gördüğümüz ikinci gol olmuştu. Maç bitmişti, biz hala gol yiyorduk.
"Abi ben eve çıkamayacağım. Kız arkadaşım ailemden ayrı yaşamamı istemiyor. Çok özür dilerim. Kusura bakmayın."
Bu
sefer eve daha önce talip olan çocuklara, "Teklifin hala geçerli mi?"
diyen ve üniversiteyi kazanamamış, McDonald's'ta kasiyer olarak çalışan
ve obezite, şeker, kolesterol hastası 150 kiloluk sarışını oynuyordu
arkadaşım.
Bir elemanla anlaştığını söyledi. Azeri bir çocuk,..
Çocuğun ismini söyledi, araştırdım. Hakikaten tanıyordum elemanı
okuldan. Üçgen vücutlu, Crixus misali bir herifti. Tanışmamıştık daha
önce.
Bir gece alkollü geldim eve. Elimde bir dürüm, keyfim
yerinde, biralarım dolapta. Herifle tanıştık. Çok muhabbet etmek
isteyeceğim bir tip değildi. Ama darlıyordu. Ben de sarhoştum, "Biraz
yalnız kalabilir miyim?" diyemiyordum; arkadaşlık algım açıktı.
Ben bu algıyı kapatmadıkça, herifin diyaloğu beni daha da tiksindiriyordu.
-Kanka sen sikebiliyor musun iyi?
-Kanka haftada bir yeni kız sikebiliyor musun?
-Nerden düşürüyorsun?
-Ben çok sikerim, sorun olmayacağını söyledi diğer arkadaş.
Sanki
üniversiteden bir öğrenciyle değil de, şantiyeden bir teknikerle
konuşuyordum. Bir iki gün geçti. Çok da merak ediyordu, benim ne
yaptığımı, ne ettiğimi... Kimleydin, kime gittin, siktin mi gibi
sorular. Arada da kendi anlattığı hikayeler ve hikayeler. Sallıyor
muydu, bilmiyorum. Aslına bakarsanız sanmıyorum da, telefonda küfrederek
ev adresini tarif eden bir adamdı bu ve Türk kadınların çoğunluğunun
dangalaklık katsayısı fazlaydı.
Fakat ne yaparsa yapsın,
dalgasına bakamıyordu bir türlü ki aslında keyfinin benden
kaynaklanmaması için elinde her sebep vardı. Odasından çıkmadığı ve
benim kapımı çalmadığı anlar, odasında bir kadınla birlikte olduğunu
tahmin edebiliyordum. Sonrasında ya duş almak için, ya da "Kanka ben çok
bağırtarak sikiyorum, rahatsız etmiyorum değil mi?" (şimdiye kadar
herhangi bir gürültü duymadım gerçi) demek için çıkıyordu.
Yavaş
yavaş çizgileri çekmem gerekiyordu ama ya alkollü oluyor ve dostane
yaklaşıyor, ya da alkolün etkisiyle ters bir şeyler söylüyordum.
Bir
gün dayanamadım. Kapıyı tıklatıp cevabımı beklemeden içeri girdiği an,
"Kapıyı tıklattıktan sonra benim cevabımı bekle." dedim. Atar yaptı.
Hiddetlendi. Hoş, o da ayrı enteresandı. İçten içe kedi gibi bir insan
gibi hiddetlenmişti adeta.
-Ben hassas adamım böyle soğuk konuşmaları sevmem. Sen istemezsen ben senin odana bile girmem kanka ama bu ayıp, dedi.
Garip bir adamdı, iyi kalpli, ama muhabbet etmekten yorulacağım cinsten.
Sanırım
üçümüz birlikte üçüncü ayımıza giriyoruz. Ben, bir Twitter fenomeni ve
bir dövüşçü... Aslında kanımız uyuşsa süper üçlü falan olur, süper
kahraman hikayesi bile yazabiliriz.
Bense dünyanın yeni bir süper
üçlüye ihtiyacı olmadığını düşündüğüm için, çıkıyorum artık.
Yalnızken
ne kadar rahat olduğumu hatırlıyorum, her gün, her dakika. Fulya'da
kralken, 4 Levent'te köle olmayı herkes beceremez.
Unutmadan, evet, yine becerememiştim kalın setleri etrafıma örmeyi.
Kadıköy'de,
yeni ve yalnız yaşayabileceğim ev arayışları içersindeyim. Ay ortasına
kadar da kontratı patlatıp, dünyaya kocaman bir orta parmak çıkaracağım.
Dönüyorum artık, İstanbul'a. Geçici olmadığımı fark ederek, ruhen...
Ha
bir de, "Madem ki döndüğüne inanıyorsun; ne yapıyorsun ki?" diye
soracak olanlarınız varsa; 11 Aralık'ta Thales Rock'ın terasında
çalıyorum, Roadhouse günlerinde olduğu gibi, Roadhouse Originals
programıyla.
Beklerim.
2 yorum:
Bi sen twiterda fenomen değildin sen de oldun tam oldu. Bos işler müdürleri.
fenomen olduğum kanısına nerden vardın acaba?
Yorum Gönder