(Aşağıdaki yazı, Karga Mecmua ve Koza Dergi tarafından reddedilmiş yazılarımdan biridir. Hadi iyi eğlenceler.)
2003'tü. Liselere giriş sınavının adı o dönem LGS idi. Sınav
bitiminde, salondan sırıtarak çıkan tek tip olduğumu söylemişti babam. Bir iki
ay sonunda, sırıtan da babam oldu. Onun öğretmenlik yaptığı liseye düşmüştüm.
Sınav sonucumu duyduğumda ağlamıştım.
Zaten boktan geçen ergenlik dönemimin uzunca bir süre daha
devam edeceğini, babamın çalıştığı okulda okuyacağımı öğrenmemle anlamıştım. O
dönem, kendimi iyi hissetmem için tek sebebim; oturduğumuz apartmanın hemen
yanında yaşayan Cansu'ydu.
Cansu ile yaşıttık. Renkli gözlü, 1.70 boylarında, güzel bir
kızdı. Siteye yeni taşınmıştı. Herkes peşindeydi çünkü hormonlar, sadece
vücudumuzu değil; beynimizi de kontrol ediyordu o dönem. Bir şekilde tanıştım
onunla. Cansu, iyi aile kızıydı. Balkondan balkona yaptığımız konuşmaları
annemin dinlemesine sebebiyet verecek kadar iyi aile kızıydı hatta. Ondan
hoşlandığımı bile söyleyememiştim çünkü mesajlaşmalarımızdan birinde sarf
ettiğim "canım" kelimesine bile vurgu yapmış ve bu samimiyete
ulaşmadığımızı belirtmişti.
Ortaokulda "winner" kelimesinin hakkını veren
çocukların hobileri arasında piyano çalmak, basketbol takımının kaptanlığını
yapmak, liselilerle muhabbet etmek, kızlarla voleybol oynamak vardır. Kaybeden
ya da "loser" kelimesinin hakkını veren çocuklar ise okuldan arta
kalan zamanlarını içerek değerlendirirler. Tam bir loser olmamdan ötürü, her
gece içerdim; arkadaşlarımla, yaz geceleri...
İçtiğimiz de bira ya, neyse.
Bir gece alkolün dozunu fazla kaçırmış olacağım ki, en fazla
100 metre uzağımda olacağını bildiğim halde, Cansu'yu aradım.
-Ne yapıyorsun?
-İyiyim Mahmut, sen nasılsın?
-İyi benden de.
-Ee?
-Hiç.
-Sen içtin mi? (Ses tonu yargılayıcıydı ve o yaşta içiyor
olmamı anormal bulmuştu)
-Evet.
-Bir bak bakalım yaşıtlarından içen var mı? Aman neyse bana
ne. İyi geceler.
-------------------------------------------
Sınav sonucumu öğrendikten sonra dövme yaptırmak için
gittiğim dükkanda dilim düğümlenmişti. Cebimde param vardı, ancak sadece on
altı yaşındaydım. Murphy kanunlarına göre dilediğiniz şeyleri yapmak için
zamanınız varken, paranız olmaz. (Öğrencilik/bekarlık) Dilediğiniz şeyleri
yapmak için paranız varken, zamanınız olmaz. (İş hayatı/Emeklilik)
Dövmecinin, yaşımı anlayıp kimlik soracağını düşündüğümden
ötürü[Hoş, ilk dövmemi yaptırırken de aynı adamla karşı karşıyaydım, 17
yaşındaydım ve kimliğini göstermek istemeyen ancak dövme yaptırmak isteyen
liseli çocukla dalga geçiyordum] "Piercing yaptırmak istiyorum."
demiştim.
Nerene? diye sorduğunda geri dönüşü olmayan yola girdiğimi
fark etmiştim. Sol kulağıma, endüstriyel ya da köprü adı verilen zamazingodan
taktırmakla kalmamış, sol kaşımı da deldirmiştim.
Eve vardığımda birazcık sarhoştum. Adamın yaptığı piercing
kulağımı rahatsız etmekle kalmamış, kulağımın
adeta kırmızı bir elf kulağına benzemesine sebep olmuştu. Görüntü çirkin olduğu
kadar, can da yakıyordu.
Köprünün üst tarafındaki topu hafifçe gevşetmeye çalıştım.
Bunu yapabileceğimi düşünecek kadar alkollüydüm herhalde. Topu döndürmemle
mermerden hafif bir tıkırtı gelmesi bir oldu. Top çıkmıştı ve tuvaletin hemen
yanındaki kilere kaçmıştı...
Annem, o tıkırtıya uyanmıştı. (Anne, ya da kadın içgüdüsü,
adını sen koy.) Saçlarımla kapattığım piercing ve köprü gün be gün ortadaydı.
-Ne oldu?
-Bir şey yok ya.
Bir yandan yerde topu arıyordum. Kan damladı kulağımdan.
-Oğlum ne oldu?!
Annemin ses tonu sadece endişe değil, kızgınlık da
içeriyordu.
Önce kulağımı, saçımı sıyırınca da kaşımdaki piercingi
gördü. Deliye dönmüştü. Saat gecenin ikisi falandı...
-Kalk, uyan! dedi babama.
-Hah, ne olmuş?
-Mahmut yine piercing yaptırmış, bi yerini deldirmiş, kulağı
kanıyor şu an.
-Eşşoğlueşşek, diyip geri yattı babam.
Annemin evhamı doruk noktasına ulaşmış olacak ki, bir anda
üstünü değiştirdi, arabanın anahtarını aldı ve beş dakika içinde özel bir
poliklinikte buldum kendimi.
Doktor, yeni uyanmıştı ve ağzı açlık-sigara kokuyordu.
Pansuman yapıldıktan sonra, sabah erken saatlerde bir de kontrole gelmemi
istemişti.
Eve gittiğimiz gibi kendimi yatağa attım. Annemin
zorlamasıyla uyandırıldım. Babamla beraber, aynı polikliniğe gidiyorduk...
-Oğlum, ben piercinge falan karşı olan bir baba değilim.
-Sağol.
-Ama şimdi yarın bir gün üniversitede radikal bir grup sana
bu piercing midir nedir, onu gördüğü için çatabilir.
-Bir şey olmaz.
-Peki, sen en iyisini bilirsin.
Kontrolden sonra eve geldik. Annem ve halam, kahvaltı
masasında beni karşılarına oturttular. Halam; suratımı deldirmiş olduğumdan
ötürü benimle konuşmuyordu, annem ise ağzını açtığı an, şunları söyledi.
-Bir bak bakayım etrafında böyle şeyler yaptıran var mı?
-----------------------------------------------------------------
Okulu bitirdiğim an soluğu bir dijital reklam ajansında
almıştım. Yazmayı seviyordum ve metin yazarlığının doğru tercih olduğunu
düşünüyordum.
Başladığım işte, gelirim çok yüksek değildi çünkü başlangıç
seviyesindeydim. Herkes beni tebrik etmişti. Ailem, arkadaşlarım... İşe
girdiğim için tebrik telefonları alıyordum.
Geçen bir buçuk iki aydan sonra, sadece yaşımla ilgili
olduğunu düşündüğüm soruların aslında hayat tarzımla alakalı olduğunu anladım.
Sorular, yeniden başlıyordu...
-Neden mesleğini yapmıyorsun? Etrafında senin bölümünden
mezun olup da böyle şeylerle uğraşan kimse var mı? Yoktur tabii!
Anlatmaya çalışıyor, anlatamıyordum. Daha önceki
tecrübelerimde karşıma aldığım insanlarla ortak paydayı bulamamış olmamı yaşıma
bağlıyordum. Fakat bu sefer, kendimi iyi ifade ettiğim için girdiğim işte neden
çalıştığımı insanlara ifade edemiyordum.
İşle beraber, yeni mezun erkeklerin sıklıkla karşılaştığı
standart sorulara karşı da bir kaleci edasıyla baraj kurduruyordum.
-Eh, artık işe de girdin, ciddi bir ilişkin olur?
-Askere ne zaman gideceksin?
-Bir yüksek lisans yaparsın artık.
Üçü de, aklımda olmayan ve uzun bir süre de olmayacak
şeylerdi. Barajı kurarken, yani soruları cevaplarken bir yerden sonra sesimi
yükseltmeye başlıyordum. Sonunda da nedense serbest vuruş nizami olmasa da
hakem golü veriyordu. Maç bitmişti, ben hala gol yiyordum...
Belli normların dışına çıktıkça, toplumun kafasında soru
işareti bırakıyor olmanız muhtemeldir. Ancak toplumun ya da çevrenizdekilerin
büyük çoğunluğunun zihinlerinde büyük, kalın ve kesinlikle Comic Sans MS
fontuyla yazılmamış soru işaretleri bırakıyorsanız, sıkıntının sizde olduğunu
düşünürsünüz. Bir noktadan sonra o soru işaretleri, sizin de beyninize
yerleşir. Bu minik kemirgen figürler, zamanla yerini ünleme bırakır.
İşte o ünlem işareti büyüdükçe, etrafınızdakileri kaybetmeye
başlarsınız. Peki ne uğruna? Normal tanımına girmemek uğruna. Sizce buna değer
mi?
Ya da soruyu şöyle soralım; yalnızlığı göze alabilecek kadar
yetebilir misiniz kendinize?
2 yorum:
"canım öyle istedi yaptım" demek en büyük özgürlük ama yerse misal benim için yemez çoğu zaman!
yiyenler olarak kurduğumuz kulüp, iflasın eşiğinde.
Yorum Gönder