Kasım 2009: Yüzüme bakıyordu. Kaşları kalkmıştı ama bu meraklı bir mimik, veya yargılayıcı, ok gibi fırlatılan bakışlardan biri değildi. Fark vardı aramızda, ben kaşlarımı bu amaçla kaldırmamla bilinirdim; oysa saklamayı beceremediği duygusal yapısıyla.
Kafası karışıktı ve üzgündü. Üzüntüsünün sebebini anlamaya çalışıyordum. Anladığımdaysa beynimden vurulmuşa döneceğimi düşünememiştim.
-Hayır.
-Neden? Baştan başlayabiliriz.
-Hep kavga ediyorduk.
-Tamam, cevabını verdin, peki neden üzgünsün?
Biliyordum, adım gibi, sebebi biliyordum. Ama sormak istedim, duymak istedim o kelimeleri bir kez daha. Mazoşisttim belki de gizliden gizliye ve ona göstermek istemiyordum dünyamın yıkılışını...
-Çünkü aklım, kalbime karşı galip geldi. Bir yanım seninle sonuna kadar gitmeyi isterken, bir yanım senin tehlikeli olduğunu söylüyor.
Gergin, "Neden?" sorularının sık yükseldiği, karakterlerin; önceki olayların üzerine körükle gidildiği anlardan biriydi. Olmayacaktı, biliyordum; ama kafasındaki imajımı da temizlemek istiyordum. Belki bugün çekip gidecek, ama daha sonra hatasının farkına varacaktı, kim bilir? Sırf bu ihtimali düşündüğüm için bile aptaldım.
-Neden aklın böyle bir baskı yapıyor? Türkiye'de bulunduğun sürece dilediğince eğlenebilmek istediğin için mi?
-Saçmalama.
-Her gün Erasmus partiye gitme olayının beni bozduğunu biliyorsun. Hatta genel anlamıyla parti, dans gibi mevzulardan ziyade rakı, meyhane, pub atmosferini sevdiğimi biliyorsun. Bu sebeple sordum.
Bu sebeple sormamıştım. Türkiye'de bulunduğu süre içersinde gelenle gidenle yatmak, veya eğlencenin doruklarında yaşamak isteyebilirdi. Buna da saygı duyardım ama farklıydı ve kendisine fahişe muamelesi yapılıyormuş gibi hissettiği için; toparlamaya çalıştım. Daha doğrusu, kıvırmaya...
-Madem bu kadar çok istiyorsun tekrar başlamayı, neden ayrıldın benden?
-Ne yaptığımı ne zaman bildim ki ben?
-Sana güvenmiyorum. Bana hiç bir zaman güven vermedin Mahmut.
-Bir örnek ver.
-Okulda senden hoşlanan bir kız olduğunu, kızı tanımadığını ve kızın Celal'in sevgilisiyle arkadaş olduğunu söylemiştin.
-Ee, benim burada suçum ne?
-Gördüğün ilgi hoşuna gidiyordu çünkü. Kızı bulmak için gösterdiğin çabayı başka hiç bir zaman görmedim ben.
Cevapsızdım. O zamanlar bırak karşımdakine egomu itiraf edebilmeyi, kendime bile söyleyemiyordum egoistliğimi.
Sustuk. Sessizlik hakim oldu. Yüzüne baktım. Tuesday's Gone'ı açtım bilgisayardan. Terk edilme, reddedilme öykülerimde hep yatıştırmıştı bünyemi.
Kaşları yine kalkmıştı. Benim suratımsa asıktı. Biliyordum, bir daha görüşmeyecektik. Kapıya yöneldi. Gidiyordu. Resmen gidiyordu. Ayakkabılarını giyindi. Nike, uzunlardan. Renkli. Tarzını ne kadar çok beğendiğimi hatırladım.
-Seni bir daha görebilecek miyim?
Kendimden ilk defa emin olsam da, açık kapı bırakmak istedim bir kez daha. Biliyordum, arkadaşça görüşmeyi deneyecek, beceremeyecektik. Ben yine patlayacaktım. Kavga, gürültü, Gossip Girl'e bağlanacaktı her şey. Olmayacaktı. Ama yine de duymak istediğini söyledim ona, o bana duymak istediğim cevabı vermese de.
-Tabii ki.
Şubat 2011: Nasıl aklıma geldi hiç bilmiyorum. Ondan sonra çok kadın girdi hayatıma, kimisi tecavüz etti hayatıma, ama hatırladım yine bir şekilde. Ve o zaman ne tahmin ettiysem o kapıdan çıkarken, hepsi gerçekleşti. Görüştük, kavga ettik. Benim kadar egoist olması zaten hiç bir yere varamayacağımızı gösteriyordu başından beri. Bir iki görüşme daha, girdiğimi iddia ettiği kıskançlık krizlerim üzerine yapılan kavgalar, onun etrafındayken yanımda bambaşka kadınlar olması, gittiğimiz barlarda başkasıyla dans etmesi üzerine öpüştüğüm kadınlar, arap saçı. Duygularının farkında olamayan ben. Onunla ilgili, çoğu şeyi, şimdi bile kendine itiraf edemeyen ben... Yazın Türkiye'ye gelmesi ve benim "Ne görüşeceğim yea!" zihniyetim. Bir yokluk değil, bir bokluk içinde yapılan yüzme dersleriydi onunla ilgili her şey. Ve çoktan çıkmış olduğum bu pis havuza tekrar kendimi bırakmam. Bir geceliğine, veya bir kaç saatliğine... Güle güle Magda, bir kez daha güle güle. Ve hayır, bir daha beni göremeyeceksin, ben de seni göremeyeceğim.
overcome by your moving temple overcome by
this holiest of altars so pure so rare to witness such a earthly
goddess
i lost my self control beyond compelled to
throw this dollar down before your holiest of altars
i'll sell my soul my self-esteem a dollar
at a time
for one chance one kiss one taste of you my
magdalena
i've beared witness to this place, this
lair, so long forgotten so pure, so rare, to witness such a
lovely goddess
and i'd sell my soul my self-esteem a
dollar at a time
for one chance one kiss one taste of you my
black madonna
i'll sell my soul my self-esteem a dollar
at a time
for one taste of you my magdalena
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder