Yaklaşık bir ay önce gönderdiğim mektubun kopyasıdır. Buyrun...
Konu şu: Kadıköy'e taşınmamın ardından bir ay geçmişti, Karga Mecmua'nın yaş günü partisine katıldığımda. Yazarlardan (az yayınlanan yazarlardan, az ünlülerden) biri olduğum için de Karga'nın derleme CD'sini hediye ettiler. İlk olarak oradaki akustik Kendime Çaylar'ı dinlemiştim. Elim ayağım boşanmıştı, avukatlar eşliğinde. Ardından, itlik uğursuzluk ve sarhoşlukla geçen Kadıköy günlerinin özeti de, keşfettiğim Halimden Konan Anlar albümü oldu.
Osmancık Sokak Woodstock'ta yalnız içen, bir şeyler karalayan ve bundna keyif alan adamım. Kadınlara bakıp iç çekmişliğim de çok, hala da iç çekerim. Pek konuşasım da yok uzun zamandır, dolayısıyla bu berduş macerası; beni anlatıyormuş gibi hissediyorum. Özdeşleşmenin sebebi bu yani... Başarısız denemeler, son dakikada atılamayan goller, maç sonuna doğru kafasını iki avcunun arasına alan Sabri Sarıoğlu, Almeida, Guiza veya tüm kaybedenler...
Parçayı uzun zaman dinledikten sonra da büyüsü aldı yürüdü bende. Yolda dinleyişlerimin her birinde bir klip düşündüm. Finalde de, senaryo olarak daha sonra havaya yazarak şekillendireceğim basit bir form geldi aklıma.
Grubunuzun canlı kayıtlarının da bulunacağı bir klip. Hikayesel kısımsa şöyle:
Evde yalnız başına, atletle kanepeye yayılmış, bezgin, tv izleyen bir adam var ilk sahnede. "Bayram diye 50 kilo kavurma yedim" kısmı geldiğinde açı biraz daha genişliyor, kamera zoom out yapıyor ve dev boy, bomboş tencereyi görüyoruz. Ara sekans olarak grubun sahne performansı giriyor. "Hani moruk var ya, biraz da, medyaya karşı duruş" bıdıbıdılarının başladığı kısımda, adamın, koluna doladığı bir telefon kordonu ve elinden aşağıya sarkan telefonu görüyoruz.
İkinci sahne dışarda. Adamımız dışarı çıkıyor. Parçanın "kabanla kapanmaz, ayıpların, saçların salıncağım" ve "bana o çok süper gözlerle bakma, gözlerini oyarım, aslında iyi biriyim, ama biraz şeyim, di mi?" sözlerini yolda, barda, rastgele gördüğü kadınlara söylüyor. gergin ilerleyen enstrümental kısımda adamımızın dayak yediği, derbeder hallerini; grup performansıyla hibrit şekilde görüyoruz.
Dudağı patlamış, suratı yamulmuş "kahraman" kendini bir bar taburesinde buluyor. Dudaklarını ısıra ısıra bir kadına bakmakta. Kadın koridordan tuvalete giderken, kadının bir anda karşısına çıkıyor. Kadının çığlığının ardından son dayağını yiyen adamımız, "taş atıyorum düşmüyor, kadıköy kafası kocaman" kısmındaysa ayağına bir taş bağlamış, denize atlıyor ancak batamıyor. [Evet burası biraz uçuş oldu]
Denizde karşısında, saçları ıslak, seksi, gülümseyen bir kadın var. "Mezhebimiz geniştir ama sen de bantı boka sardın, Hani akmıyor falan yea, i'm asking you why" repliğini söylüyor, kadınsa şımarık bir edayla "I was so high" diyor.
Son sahnedeyse, üstü başı ıslak, dudağı patlak, gözü mor; rezil rüsva haldeki adamımızı yürürken görüyoruz. Karga'ya arka kapıdan giriyor, sahne arkasına ulaşıyor. Sahnede buluyor kendini. Yaptığı ilk işse yerde duran herhangi bir şişeyi kafaya dikmek. Ardından sizlere eşlik ediyor.
Fazla uçtum, farkındayım. Aslında bu mesajı atarken sadece alkol almıştım ancak alkol belki de kendimi ifade etmemi engellemiştir. Senaryolaştırıp gönderimini de yaparım size, ilgilenirseniz. Ancak ana hatlar az çok bu şekilde. Hoş, buna "uçmuş" diyorsanız, "Bizim Zamanımız" için düşündüğüm şeyi gördüğünüzde "WTF IS GOING ON?!" dersiniz.
Neyse, güzel maceraydı. Sizin için sakıncası olmayacaksa parçayla ilgili hissettiklerimi blogumda ifade etmek isterim. Grubu tanıtarak, parçanın adını söyleyerek, vs.
Söyleyeceklerim bu kadar hakim bey.
http://www.youtube.com/watch?v=0JBq-JAb0bg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder