Medium.com açıldığından beri yazamıyorum. Aslına bakarsanız, Medium.com açıldığından beri Medium.com'a yazamıyorum. Siteyi bilen bilir, bizi kısa cümlelere hapseden Twitter'ın kurucuları tarafından yaratılmış bir projedir aslında. İnsanı yazmaya teşvik eden bir yapısı vardır (Blogger ve Tumblr'ın aksine) ancak, ufak bir farkla...
Öyle bir teşvik edici dille konuşur ki girişte Medium, yazmak ve hemen yayınlamak istersiniz. Fakat sadece sizin yayınlamanız yetmez çünkü yazdıklarınızı belli bir kategoride yayınlatabilirseniz okunursunuz. Çünkü etiket kullanmanıza, insanları takip etmenize, takip edilmenize izin vermez.
Geçen hafta haberdar olmuştum oluşumdan. Hoş, 4 yazı yükledim ve 3'ü yayınlandı, çeşitli kategorilerde. Eskileri okuduğunuzda şunu fark edersiniz... Yazarın hayali, yazısının yayınlanması ve karşılığında aldığı ücretle, sık takıldığı barda herkese birer bira ısmarlayabilecek durumda olmasıdır. Şimdiyse yazılarımızı kuru kuruya yayınlatabilmek için yırtınıyoruz. Ne içerdiklerinin önemi yok, tek önemli olan iyi sunulabilmeleri, belli olaylara parmak basabiliyor (duyarlılık, kadın-erkek ilişkileri, Umut Sarıkaya komedisi) olmaları. Ancak bunlar asla yeterli değildir, karaladıklarınızın -ilgi görmesini geçtim- okunması için. Çünkü yazdıklarınızın görsellerle desteklenmesi ve minimal metin düzeyinde tutulması esastır ki, pop müzik gibi çiğnenip tükürülebilsin. "Özet geç" gibi bir söylem girdi literatüre, ötesi mi var? Var. Yılmaz Özdil'in 29 Ekim 2012'de kaleme aldığı yazı ve bu işten hala para kazanıyor olması...
Bu Hakan Şükür triplerini bir kenara bırakıp kendi şikayetime gelecek olursak, tekrarlıyorum; yazamıyorum. Yazsam da okunmayacağını fark ettiğim içindir belki, kim bilir ama olmuyor. Çay edebiyatı? Bana gelmez. Sürekli İngilizce içerik paylaşmak? Size gelmez.
İlham perimi kaybettim, hükümsüzdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder